O, bir oturuşta on kutu mısır gevreğini bitirebilir.
- He can finish ten boxes of corn flakes in one sitting.
Tom her zaman ön sırada oturmak ister.
- Tom always wants to sit in the front row.
Sana buraya daha erken gelmemiz gerektiğini söyledim. Şimdi oturmak için hiç yer kalmadı.
- I told you we should've gotten here earlier. Now there aren't any places left to sit.
Ben pencerenin yanında oturmayı severim.
- I like sitting by the window.
Tom sabahın erken saatlerinde sahilde oturmayı sever.
- Tom likes sitting on the beach in the early morning.
Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
- The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
Piyanoda oturan kız benim kızımdır.
- The girl sitting at the piano is my daughter.
Senin yanına oturabilir miyim?
- May I sit next to you?
Nerede oturmak istiyorsun?
- Where do you want to sit?
Pazar günü bir sınava girmek zorunda olduğuma inanamıyorum!
- I can't believe I have to sit an exam on Sunday!
Tom kamp ateşinin etrafında oturan çocuklarla birlikte şarkı söylüyordu.
- Tom was singing with the children sitting around the campfire.
Masanın diğer ucunda oturan adam kim?
- Who is the man sitting at the other end of the table?
Thursday adası Avustralya'nın en kuzeyindeki Cape York ve Yeni Gine arasındaki Torres boğazında bulunmaktadır.
- Thursday Island is situated in the Torres Strait between Australia's northernmost Cape York and New Guinea.
Kilise şehrin kenarında bulunmaktadır.
- The church is situated on the edge of town.
Siyah insanlar otobüsün arkasında oturmak ya da doluysa ayakta durmak zorunda kaldılar.
- Black people had to sit in the back of the bus, or stand if the back was full.
Karanlıkta burada yalnız oturarak ne yapıyorsunuz?
- What're you doing sitting here alone in the dark?
Burada karanlıkta tamamen tek başınıza oturarak ne yapıyorsunuz?
- What are you doing sitting here in the dark all by yourself?
Akşam yemeği bittiğinde, oturma odasına geçti.
- When dinner was over, we adjourned to the sitting room.
Ziyaretçilerimiz oturma odasında oturuyor.
- Our visitors are sitting in the living room.
Minderde oturmaktan bacaklarım ağrıyor.
- My legs ache from sitting on tatami.
Saatlerce bilgisayarın önünde oturmaktan sırtım ağrıyor.
- I have a sore back from sitting in front of the computer too many hours.
In what city is the circuit court sitting for this session.
I'm going to sit for them on Thursday.
I currently sit on a standards committee.
The temple has sat atop that hill for centuries.
After a long day of walking, it was good just to sit and relax.
I need to find someone to sit my kids on Friday evening for four hours.
Sit him in front of the TV and he might watch for hours.
I asked him to sit.
I don’t think it will sit well.
I sat me weary on a pillar's base, / And leaned against the shaft.
The Queen had three sittings for her portrait.