O, bana kız kardeşini tanıttı.
- He introduced his sister to me.
O benim kız kardeşimi oyuncaklarından etti.
- He deprived my little sister of all her toys.
O onun ablası gibi görünmesine rağmen, gerçekte onun annesidir.
- Though she looks like his older sister, the fact is that she is his mother.
O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.
- She is not my mother but my oldest sister.
Kızkardeşim şimdi kötü bir soğuk algınlığı geçiriyor.
- My sister is suffering from a bad cold now.
Sen ve kızkardeşin yakın mısınız?
- Are you and your sister close?
My little woman, said her husband dubiously, are you quite sure you're better? Or are you, Sophia, about to break out in a fresh direction?.
Tom disappeared into the mist.
- Tom sis içinde gözden kayboldu.
In looking through the mist, I caught a glimpse of my future.
- Sis perdesinin arasından, kendi geleceğim gözüme ilişti.
I could see nothing but fog.
- Sisten başka bir şey göremedim.
London is famous for its fog.
- Londra sisi ile ünlüdür.
In large cities, in London for instance, there is heavy smog.
- Büyük şehirlerde, örneğin Londra'da, ağır dumanlı sis var.
The air was infected with photochemical smog.
- Hava fotokimyasal sis ile enfekte edildi.
... please turn it down to study no can do sis ...