singularly superior; the best

listen to the pronunciation of singularly superior; the best
Englisch - Türkisch

Definition von singularly superior; the best im Englisch Türkisch wörterbuch

only
sırf
only
yalnızca

Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi. - Only a few people showed up on time.

Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra. - Did you do your homework? The meeting is only two days away.

only
sadece

İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika. - Walking from the station to the house takes only five minutes.

Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez. - The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.

only
sade

Sadece birkaç kişi beni anladı. - Only a few people understood me.

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan. - The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.

only
yalnız

Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir. - AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.

Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra. - Did you do your homework? The meeting is only two days away.

only
{s} biricik

Sen onun biricik arkadaşıydın. - You were his only friend.

O, biricik oğlunu gömdü. - She has buried her only son.

only
{s} bir tek, eşsiz, biricik, yegâne. z
only
bağlaç bir tek
only
safi
only
bir tek

Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır. - A unicycle has only one wheel.

Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir. - The question can only be interpreted a single way.

only
ne var ki
only
{s} ancak

Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır. - However, only the human community has verbal languages as a means of communication.

Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar. - Only after a long dispute did they come to a conclusion.

only
ama

Sadece tek ağzım ama iki kulağım var. - I only have one mouth, but I have two ears.

Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla. - I accept, but only under one condition.

only
bağlaç bundan başka
only
daha

Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz. - So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.

Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu. - Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.

only
(bağlaç) yalnız, ama, fakat
Englisch - Englisch
only
singularly superior; the best
Favoriten