single, alone, only, simple, not married

listen to the pronunciation of single, alone, only, simple, not married
Englisch - Türkisch

Definition von single, alone, only, simple, not married im Englisch Türkisch wörterbuch

sole
taban

Tom'un yürüyüş botlarıyla sorunu var. Bir ayağının tabanında kabarcıklar var. - Tom has trouble with his walking boots. He has blisters on the sole of one foot.

Benim ayakkabıların tabanları yıprandı. - The soles of my shoes are worn.

sole
sole leather taban köselesi
sole
{s} yalnız

Biri yalnızca hava ve sevgiyle yaşayamaz. - One cannot live solely on air and love.

Onların yalnızca yağmura bağımlı olmaksızın toprağı sulayabilmeye ihtiyaçları var. - They need to be able to irrigate without relying solely on rain.

sole
pençelemek (ayakkabıyı)
sole
ancak

Bir aslan kesinlikle tek sırtlandan çok daha güçlüdür ancak orada aslanların üç katı kadar fazla sırtlan vardı. - A lion is certainly much stronger than a sole hyena but there were three times as many hyenas there as lions.

sole
pençe
sole
{f} pençe vur
sole
dilbalığı
sole
pençe yapmak
sole
sadece

Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır. - From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.

sole
{s} bekâr
sole
özgün
sole
{i} kaide
sole
(sıfat) biricik, tek, yeğâne, özel, bekâr, yalnız
sole
(isim) taban, kaide, dil balığı
sole
(fiil) pençe vurmak, taban koymak
sole
{f} pençe vurmak
sole
{i} (ayakkabıya ait) taban; pençe
Englisch - Englisch
{a} sole
single, alone, only, simple, not married
Favoriten