Her şey aynı anda oldu.
- Everything happened simultaneously.
Tom ve Mary aynı anda cevapladı.
- Tom and Mary answered simultaneously.
O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
- He is a scholar and a musician simultaneously.
Tom her gece aynı zamanda yatmaya gider.
- Tom goes to bed at the same time every night.
Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
- I like him, but at the same time I don't really trust him.
Aynı anda ikisini de yapabilir.
- He can do both at the same time.
Binadaki herkes aynı anda çıkışa yöneldi.
- Everybody in the building headed for the exits at the same time.
O gerçekten bir simultane çevirmen olarak çalışmak istiyor.
- He really wants to work as a simultaneous interpreter.
Bir zamanlar Amerika'da birçok köle vardı.
- At one time there were many slaves in America.
Bir zamanlar burada bir köprü vardı.
- At one time, there was a bridge here.
Her şey aynı anda oldu.
- Everything happened simultaneously.
Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.
- I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.
Onun hayali eş zamanlı bir çevirmen olmak.
- Her dream is to become a simultaneous interpreter.
... that live on more than one continent simultaneously. ...
... And it's amazing because they're so simultaneously ...