Tom telefonda kızları aramaya alışkındır.
- Tom is accustomed to calling up girls on the telephone.
O, seyahat etmeye alışkındır.
- He's accustomed to traveling.
Alışılmış olandan farklı bir bağlamda bir şey görmek şaşırtıcı olabilir.
- Seeing something in a different context than the accustomed one can be surprising.
Kısa sürede kendini soğuk havaya alıştırdı.
- He soon accustomed himself to cold weather.
O hızla kendini yeni çevresine alıştırdı.
- He quickly accustomed himself to his new surroundings.
Tom burada çalışmaya alışmış durumda.
- Tom has gotten accustomed to it working here.
Yoluna çıkan herhangi birine rüşvet vermeye alışmış.
- He is accustomed to bribing anyone who gets in his way.
Ben herkesin önünde konuşmaya alışık değilim.
- I am not accustomed to speaking in public.
Böyle bir davranışa alışık değilim.
- I'm not accustomed to such treatment.