Tom Mary'yi sevmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but like Mary.
Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.
- You have to like teaching in order to do it.
Modern köprüler şekil olarak benzer.
- Modern bridges are similar in shape.
Yeni Zelanda'nın iklimi, Japonya'nınkine benzerdir.
- The climate of New Zealand is similar to that of Japan.
Ayrılmayacaklar gibi görünüyor.
- It sounds like they're not going to leave.
Bu, peynir gibi kokuyor.
- This smells like cheese.
Bu sabah için özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize for this morning.
Özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize.
Endonezya ve Polonya bayrakları arasında benzerlikler vardır.
- There are similarities between the Indonesian and Polish flags.
Benzerlikler görüyorum.
- I see the similarities.
Pozitron bir elektrona benzeyen küçük bir parçacıktır fakat pozitif elektrik yüklüdür.
- A positron is a small particle similar to an electron, but with a positive electric charge.
NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
- NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
Biz çok benzeriz ve aynı zamanda çok farklıyız.
- We are so similar and so different at the same time.
Lisa o kadar yeteneklidir ki kendisi için vida ve benzeri küçük nesneleri bile yapabilir.
- Lisa is so skillful that she can even make screws and similar small objects for herself.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Eşi, bir baca gibi sigara içiyor.
- Her husband smokes like a chimney.
Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.
- When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Tom, Mary'nin onun yeni şarkısını beğenip beğenmeyeceğini görmek istiyor.
- Tom wants to see if Mary likes his new song.
Mary'nin görünme şeklini beğeniyorum.
- I like the way Mary looks.
Bütün ömrümce buna müşabih şey görmedim.
- I haven't seen something similar my whole life.
Hepiniz aynı şekilde davranıyorsunuz.
- You all display similar behavior.
Benzer bir durumda, aynı şeyi yaparım.
- In a similar situation, I'd do the same.
Aynı sorunlarla daha önce yüz yüze geldik.
- We've run into similar problems before.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
He is like his father.
- He is similar to his father.
... to working toward, uh, getting--getting a similar bill through the Senate as well. It's ...
... has a view very similar to the view he had when he ran four years ago, that a bigger ...