We must've blown a fuse.
- Sigortayı attırmış olmalıyız.
The short circuit blew a fuse.
- Kısa devre bir sigortayı patlattı.
Insurance makes us remember that the world we live in isn't completely safe; we might fall ill, face danger or encounter the unexpected.
- Sigorta bize içinde yaşadığımız dünyanın tamamen güvenli olmadığını hatırlatıyor; biz hastalanabiliriz ya da beklenmedik şeylerle karşılaşabiliriz.
We sued the insurance company because it violated the terms of our policy.
- Biz sigorta şirketine poliçemizin şartlarını ihlal ettiği için dava açtık.
I'd like to insure this, please.
- Bunu sigortalamak istiyorum, lütfen.
He insured his house against fire.
- O evini yangına karşı sigortaladı.
I think insurance will cover it.
- Sanırım sigorta bunu karşılar.
This insurance covers everything.
- Bu sigorta her şeyi kapsar.