İki leydi birbirine gülümsedi.
- The two ladies smiled at each other.
İki erkek kardeş birbirine gülümsedi.
- The two brothers smiled at each other.
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
- She said NO to herself. She said YES aloud.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
O, hastaneye götürüldüğünde kendine geldi.
- She came to herself when she was taken to the hospital.
Oraya bizzat gitmesine gerek yok.
- She doesn't need to go there herself.
Bizzat gitmesi gerekli.
- It's necessary for her to go herself.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
Biz birbirimizi tanımıyoruz.
- We don't know each other.
John ve Mary birbirini seviyordu.
- John and Mary loved each other.
Birbirinizi tanıyor musunuz?
- Do you know each other?
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.
- The two boys began to blame each other.
Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
Mary gerçekten harika. O benim için harika bir yemek pişirdi ve bulaşıkları bile kendisi yıkadı.
- Mary is really great. She cooked a wonderful meal for me and even washed the dishes herself.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
Biz ayrıldık, birbirimizi asla tekrar görmeyeceğiz.
- We parted, never to see each other again.
Jane'nin hayali kendine yaşlı ve zengin bir sevgili bulmaktı.
- Jane's dream was to find herself a sugar daddy.
O, kendine iyi bir yemek pişirdi.
- She cooked herself a good meal.
Kendi kendine konuşmaktansa başkalarını dinlemeyi tercih eder.
- She would rather listen to others than talk herself.
O kendi kendine konuşuyor.
- She's talking to herself.
She saw herself in the mirror.
- Sie sah sich im Spiegel.
She killed herself by taking poison.
- Sie hat sich mit Gift umgebracht.