O, koluma keskince bir çimdik attı.
- She pinched my arm sharply.
Bu bıçağın ağzı keskindir ve iyi keser.
- The edge of this knife is sharp and cuts well.
Bıçağın ucu keskindir.
- The tip of the knife is sharp.
Her iki hisse de sivri şekilde yükseldi.
- Both stocks rose sharply.
Çok sivri dilli yazarlar var.
- There are very sharp writers.
Doğum günü fotoğrafları çok net.
- The birthday pictures are very sharp.
Otobüs dakikası dakikasına durdu.
- The bus stopped sharply.
O, keskin bir acı hissetti.
- He felt a sharp pain.
Göğsünde keskin bir acı hissetti.
- She felt a sharp pain in the chest.
Sakin ol ve yaba keskinleştir.
- Stay calm and sharpen pitchforks.
Doğum günü fotoğrafları çok net.
- The birthday pictures are very sharp.
En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
- The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
Otobüs tam vaktinde durdu.
- The bus stopped sharply.
Tam 11:00'de istasyonda olun.
- Be at the station at 11 o'clock sharp.
Aniden midemde keskin bir ağrı hissettim.
- I felt a sharp pain in my stomach all of a sudden.
Aniden midemde keskin bir ağrı hissettim.
- I felt a sharp pain in my stomach all of a sudden.
Bir ağacı devirmek için sekiz saatim olsa, ilk altı saati baltayı bilemek için kullanırım.
- If I had eight hours to chop down a tree, I'd spend the first six hours sharpening the ax.
Kahvaltımı saat tam sekizde odamda istiyorum.
- I would like my breakfast in my room at eight o'clock sharp.
Çocuklara karşı çok sert olma.
- Don't be so sharp with the children.
Tom gerçekten kurnaz, değil mi?
- Tom is really sharp, isn't he?
Kesinlikle o zeki bir çocuk.
- Surely he is a sharp boy.
Onun bu son kararının mantığını anlamada sıkıntı çekiyorum. O eskisi kadar zeki değil.
- I have a hard time seeing the logic of this latest decision of his. He just isn't as sharp as he used to be.
Bagajınızda herhangi bir sıvı veya kesici alet var mı?
- Are there any liquids or sharp objects in your luggage?
Onun gözlemi şiddetli fakat o çok az diyor.
- His observation is sharp, but he says very little.
Şiddetli bir gök gürültüsü vardı.
- There was a sharp peal of thunder.
Keep a sharp watch on the prisoners. I don't want them to escape!.
You look so sharp in that tuxedo!.
I'll see you at twelve o'clock sharp.
Ernest made the pencil too sharp and accidentally stabbed himself with it.
The casino kept in the break room a set of pictures of known sharps for the bouncers to see.
There is a smart shower at 5 P.M., and in the midst of it a hummingbird is busy about the flowers in the garden, unmindful of it, though you would think that each drop that struck him would be a serious accident.
That new musician must be tone deaf: he sharped half the notes of the song!.
I didn't enjoy the concert much because the tenor kept going sharp on the high notes.
... ( exhales sharply ) WOW. ...