Toplantı odamız kirli. Bu bir ayıp.
- Our meeting room is dirty. It's a shame.
Sanırım bazı yabancı dil öğretmenlerinin bir yerli konuşucu ile çalışmadan üniversitelerden mezun olmaları bir ayıptır.
- I think it's a shame that some foreign language teachers were able to graduate from college without ever having studied with a native speaker.
Utanmadan onu ağızdan öptü.
- She kissed him without shame, on the mouth.
Tom'un utanma duygusu yok.
- Tom has no sense of shame.
Alice utanç içinde başını eğdi.
- Alice hung her head in shame.
Onlar utanç içinde başlarını eğdiler.
- They hung their heads in shame.
Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
- Shame on you for lying.
Yazık, çünkü gerçekten oynamak istedim.
- It's a shame, because I really wanted to play.
Davranışıyla bütün ailesini utandırdı.
- He shamed his whole family by his conduct.
Mükemmel işin beni utandırır.
- Your excellent work puts me to shame.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
And what you do to me is a shame. - Evelyn Champagne King, in the song Shame.
Cover your shame!.
The teenager couldn’t bear the shame of introducing his parents.
I was shamed by the teacher's public disapproval.
Therefore, brothir, I woll that ye wete I shame nat to be with hym nor to do hym all the plesure that I can.