Toplantıya katılamamamın nedeni şiddetli bir baş ağrımın olmasıydı.
- The reason I could not attend the meeting was that I had a severe headache.
Tom'un şiddetli bir baş ağrısı var.
- Tom has a severe headache.
Jack çocuklarına çok serttir.
- Jack is very severe with his children.
Belediye başkanını sert bir biçimde eleştirdi.
- He severely criticized the mayor.
Tom ağır cezalandırılmalı.
- Tom must be severely punished.
Ağır eleştiriye maruz kaldı.
- He was subjected to severe criticism.
Tom şiddetli acı içindeydi.
- Tom was in severe pain.
O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
- He used to suffer from severe nasal congestion.
Toplantıya katılamamamın nedeni şiddetli bir baş ağrımın olmasıydı.
- The reason I could not attend the meeting was that I had a severe headache.
Deneyin sonuçları karışıktı. Bazı katılımcılar olumlu tepki verdiler ama diğerleri ağır eleştiri sundular.
- The results of the experiment were mixed. Some participants reacted positively, but others offered severe criticism.
Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.
- Such a thing is considered theft and it has to be punished severely.
Her halükarda, ağır biçimde cezalandırılmak zorunda kalacak.
- In any case, she'll have to be severely punished.
Ciddi gıda ve yakıt sıkıntısı vardı.
- There were severe shortages of food and fuel.
Benim burada ciddi bir ağrım var.
- I have a severe pain here.
Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
- I just got over a severe illness.
... plagued by war, not just for several years, but for decades. And that has left severe ...
... would end up resulting in severe hardship for people, but more importantly, would not ...