Bu yıl şiddetli bir kış var.
- We have a severe winter this year.
Omzumda şiddetli bir ağrı hissettim.
- I felt a severe pain on the shoulder.
Jack çocuklarına çok serttir.
- Jack is very severe with his children.
Sert hava insanları korkutur.
- Severe weather frightens people.
Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
- Air traffic controllers are under severe mental strain.
Tom ağır cezalandırılmalı.
- Tom must be severely punished.
O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
- He used to suffer from severe nasal congestion.
Tom şiddetli acı içindeydi.
- Tom was in severe pain.
Toplantıya katılamamamın nedeni şiddetli bir baş ağrımın olmasıydı.
- The reason I could not attend the meeting was that I had a severe headache.
Deneyin sonuçları karışıktı. Bazı katılımcılar olumlu tepki verdiler ama diğerleri ağır eleştiri sundular.
- The results of the experiment were mixed. Some participants reacted positively, but others offered severe criticism.
Her halükarda, ağır biçimde cezalandırılmak zorunda kalacak.
- In any case, she'll have to be severely punished.
Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.
- Such a thing is considered theft and it has to be punished severely.
Araştırmacılar ciddi bir gıda eksikliğinden muzdarip olmaya başladı.
- The explorers began to suffer from a severe lack of food.
Ciddi gıda ve yakıt sıkıntısı vardı.
- There were severe shortages of food and fuel.
Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
- I just got over a severe illness.
... And people with acromegaly often have severe vision problems. ...
... plagued by war, not just for several years, but for decades. And that has left severe ...