Onlar bu fabrikada TV setleri üretiyorlar.
- They are manufacturing TV sets in this factory.
Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
- A totally ordered set is often called a chain.
Bu çay takımı tam mı?
- Is this tea set complete?
Yatmaya gitmeden önce çalar saati ayarlamak zorundasın.
- You've got to set the alarm clock before you go to bed.
Ben düzgün şeyler ayarlamak istiyorum.
- I'd like to set things straight.
Çadırı kurmak yarım saatimizi aldı.
- It took us half an hour to set up the tent.
Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.
- Tom is ready to settle down and start a family.
Grup sadece ilk setini bitirdi.
- The band has just finished their first set.
Güneş batmadan önce, gideceğimiz yere varacağız.
- By the time the sun sets, we will arrive at the destination.
Güneş batmak üzereydi.
- The sun was about to set.
Asal sayılar kümesi sayılabilir.
- The set of prime numbers is countable.
Reel sayılar kümesi sayılamazdır.
- The set of real numbers is uncountable.
Güneş batmak üzeredir.
- The sun is about to set.
Güneş batmak üzereydi.
- The sun was about to set.
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
Tom'un her gece yatmaya gitmeden önce yaptığı son şey çalar saatini ayarlamaktır.
- The last thing Tom does every night before going to sleep is set his alarm clock.
İsyancılar sadece rehine almadılar, aynı zamanda tüm köyü ateşe verdiler.
- The rebels did not only take hostages, but also set the entire village on fire.
Bilgisayarlar neredeyse her zaman aynı fiyata sahiptir. Belki fiyatlar müşterinin satın alma yeteneğine göre belirlenir.
- Computers almost always have the same price. Maybe the prices are set according to the customers' buying ability.
Ken sonunda yapmak için yola çıktığı şeyi başardı.
- Ken finally accomplished what he set out to do.
Televizyon seti olmadan yapmak zorundaydık.
- We had to do without a TV set.
Vücudun katılaşması ölümden hemen sonra başlar.
- Rigor mortis sets in soon after death.
Çalar saatin ayarını yap.
- Adjust the setting of the alarm clock.
Tom çalar saatini ayarlamayı unuttu.
- Tom forgot to set his alarm clock.
İlk yerleşimciler hayli eğitimliydiler ve Püritenizm'i ilk Amerikan ilkesi olarak belirlediler.
- First settlers were highly educated and set Puritanism as first American principle.
Ben kendim için bazı hedefler belirledim.
- I set some goals for myself.
Beş veya altı Nisan'da bizimle bir toplantı düzenlemek mümkün müdür?
- Would it be possible to set up a meeting with us on April fifth or sixth?
Tom bir buluşma düzenlemek istiyor.
- Tom wants to set up a meeting.
Panama Kağıtlar bir Panama hukuk firması müşterilerine dünya çapında vergi cennetlerinde paravan şirketleri kurmaları için nasıl yardımcı olduğunu göstermektedir.
- The Panama Papers show how a Panamanian law firm helped its clients set up shell companies in tax havens around the world.
Tom sorunun değişmez olduğunu düşündü.
- Tom considered the problem settled.
G-Dragon benim gelecekteki kocamdır. O henüz bunu bilmiyor olabilir ama bu değişmez.
- G-Dragon is my future husband. He may not know it yet, but it's set in stone.
Simone, lütfen gidin ve masayı hazırlayın.
- Simone, please go and set the table.
Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.
- Tom is ready to settle down and start a family.
Kendime gerçekçi hedefler belirliyorum.
- I set myself realistic goals.
Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.
- I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day.
Tom seri katili yakalamak için polis tarafından düzenlenen bir entrikaya katıldı.
- Tom took part in a scheme set by the police to capture the serial murderer.
Masayı hazırlamak Mary'nin sadece birkaç dakikasını aldı.
- It only took Mary a few minutes to set the table.
Masayı hazırlamak için kimin sırası?
- Whose turn is it to set the table?
Deneysel kurulum neye benziyordu? Ne neye ve nasıl bağlıydı?
- What did the experimental set-up look like? What was connected to what and how?
Alarmı yediye kuracağım.
- I'll set the alarm for seven o'clock.
It at first forms a paste with water and then hardens as it sets.
Tom ve Mary, güneşin okyanus üzerinde batışını izledi.
- Tom and Mary watched the sun set over the ocean.
Sıcak, nemli bir günde güneşin batışını seyrederseniz, güneşin şeklini değiştiren nemi görebilirsiniz.
- If you watch the sun setting on a warm, damp day, you can see the moisture changing the shape of the sun.
Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
- The situation could only be settled by war.
Duruşma tarihi belirlendi.
- A trial date was set.
Hikaye Neuilly -on-the -Seine'da sahnelenmiştir, Paris'ten çok uzak olmayan bir Fransız kasabası.
- The story is set in Neuilly-on-the-Seine, a French town not far from Paris.
Biz müzakereler için sahne ayarlamak zorundayız.
- We have to set the scene for negotiations.
Büyük bir yerleşimin alıcısıydım.
- I was the recipient of a large settlement.
Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.
- A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident.
Kuralları belirlemek istiyorsan, onlara kendin uymak zorunda kalacaksın.
- If you want to set the rules, you'll have to follow them by yourself.
Ondan TV setini ayarlamasını rica etti.
- She asked him to adjust the TV set.
Çalar saatin ayarını ayarla.
- Adjust the setting of the alarm clock.
Onun bir dizi çarpık dişleri var.
- She has a set of irregular teeth.
Araştırmacıların çoğu, Tom'un teklifinin Mary'ye bir dizi yeni teklifler gelmesine neden olacağı kanısında.
- Most analysts expected that Tom's offer would set off a new round of bidding for Mary.
O, Arkhangelsk'te onunla yerleşmek istiyordu.
- She wanted to settle down with him in Arkhangelsk.
Tom yerleşmek istediğini söylüyor.
- Tom says that he wants to settle down.
Fon yetimlere yardım etmek için kurulmuştur.
- The fund was set up to help orphans.
Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
- The sun having set, they were still dancing.
Döğüş hiçbir şeyi halletmez.
- Fighting won't settle anything.
Üniversite Yönetimi, New York'ta bir şube kampüs kurmaya karar verdi.
- The University Administration decided to set up a branch campus in New York.
Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.
- Tom is ready to settle down and start a family.
a set of tables.
to set the rent.
nail set.
I’m set against the idea of smacking children to punish them.
television set.
In the Annapolis Valley, in spite of an irregular bloom, the fruit has set well and has, as yet, been little affected by scab.
An incident which happened about this time will set the characters of these two lads more fairly before the discerning reader than is in the power of the longest dissertation.
Please set the table for our guests.
a set of tools.
The king is set from London, and the scene is now transported, gentles, to Southampton.
The glue sets in 4 minutes.
He set down on the stool in the corner of the room.
set on getting to his destination.
This is the fourth set of benchpresses.
He plays the set on Saturdays.
a set menu.
American MacKenzie beat Frenchman Maltier in a straight-sets victory.
Australia's Great Barrier Reef is threatened by climate change.
- Avustralya'nın Büyük Set Resif'i iklim değişikliği tarafından tehdit edilmektedir.
Scientists say more than half of Australia's Great Barrier Reef has been destroyed in the past 30 years.
- Bilim adamları, Avustralya'daki Büyük Set Resifi'nin yarısından fazlasının son 30 yıl içinde yok edildiğini söylüyorlar.
The levee kept the floodwater back.
- Su seti seli geri tuttu.
Scientists say more than half of Australia's Great Barrier Reef has been destroyed in the past 30 years.
- Bilim adamları, Avustralya'daki Büyük Set Resifi'nin yarısından fazlasının son 30 yıl içinde yok edildiğini söylüyorlar.
I bought this TV set at a bargain sale.
- Bu TV setini indirimli satıştan aldım.
Don't forget to take the first-aid kit.
- İlk yardım setini almayı unutma.
I have a first aid kit in my car.
- Arabamda ilk yardım setim var.
Tom always keeps a set of jumper cables in the trunk of his car.
- Tom her zaman onun arabasındaki sandıkta bir set atlama kabloları saklar.
My stereo set is inferior to yours in sound quality.
- Benim stereo setimin ses kalitesi seninkinden daha kötü.
He could not buy the stereo set at such a price.
- Böyle bir fiyata müzik seti satın alamazsın.
The collection of Shakespeare/Ömer Seyfettin.
... The good news about your question is it sets up a good ...
... pretty rich data sets that are all ...