All was silent in the house.
- Evde herkes sessizdi.
She kept silent about the problem.
- Sorun konusunda sessiz kaldı.
I told the children to be quiet, but they just kept on being noisy.
- Çocuklara sessiz olmalarını söyledim, fakat onlar gürültülü olmaya devam ettiler.
We spent a quiet day in the country.
- Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.
The rain fell soundlessly upon the jungle.
- Yağmur ormanın üzerine sessizce düştü.
Much to my surprise, the door opened noiselessly.
- Benim için sürpriz oldu, kapı sessizce açıldı.
The countryside is quieter than the city.
- Kırsal bölge şehirden daha sessizdir.
I prefer a quieter, even boring, location for our next meeting.
- Bir sonraki buluşmamız için daha sessiz, hatta sıkıcı bir yeri tercih ederim.
We won't be silenced.
- Biz sessiz olmayacağız.
Cesar Chavez asked that strikers remain non-violent even though farm owners and their supporters sometimes used violence.
- Cesar Chavez çiftlik sahipleri ve onların destekçileri bazen şiddet kullansalar bile greve katılanların sessiz kalmalarını istedi.
This is the calm before the storm.
- Bu fırtınadan önceki sessizliktir.
It was the calm before the storm.
- Fırtına öncesi sessizlikti.
Mary was a quiet and unassuming young lady.
- Mary sessiz ve mütevazi bir genç kadındı.
I'll be as quiet as a mouse.
- Ben bir fare kadar sessiz olacağım.
I want each of you to be as quiet as a mouse.
- Her birinizin bir fare kadar sessiz olmasını istiyorum.
He remained dumb during this discussion.
- Bu tartışma sırasında o sessiz kaldı.
They sat still as if they were charmed by the music.
- Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.
The room was as still as the grave.
- Oda hâlâ mezar kadar sessizdi.
Much to my surprise, the door opened noiselessly.
- Benim için sürpriz oldu, kapı sessizce açıldı.
I ordered the children to stay quiet, but they kept on making noise.
- Çocuklara sessiz kalmalarını emrettim, ama onlar gürültü yapmaya devam ettiler.
I didn't say a word during the dinner. We kept quiet for almost an hour.
- Ben akşam yemeği sırasında bir kelime söylemedim. Biz neredeyse bir saat sessiz kaldık.
I like the sound of harpsichord very much.
- Klavsenin sesini çok severim.
The hyena's bark sounds like laughter.
- Sırtlanın havlaması kahkaha gibi ses çıkarıyor.
This bird can imitate the human voice.
- Bu kuş insan sesini taklit edebilir.
She began to cry in a loud voice.
- O, gür bir sesle ağlamaya başladı.
Who can translate the difference between noise and sound?
- Gürültü ve ses arasındaki farkı kim çevirebilir?
I heard a strange noise coming from Tom's room last night.
- Dün gece, Tom'un odasından gelen garip bir ses duydum.
Tom and Mary sang background vocals.
- Tom ve Mary arka vokalleri seslendirdi.
A small, but vocal minority, disrupted the meeting.
- Küçük ama sesli bir azınlık, toplantının kesilmesine yol açtı.
Tom isn't good at playing charades.
- Tom sessiz sinema oyunu oynamada iyi değil.
Tom was right to keep silent.
- Tom sessiz kalmakta haklıydı.
You have only to keep silent.
- Sadece sessiz kalmak zorundasın.
Tom doesn't know how to be quiet.
- Tom nasıl sessiz olacağını bilmiyor.
Be quiet, or the baby will wake up.
- Sessiz ol, yoksa bebek uyanacak.
Tom asked us to be silent.
- Tom sessiz olmamızı istedi.
Be silent in the library, boys.
- Gençler, kütüphanede sessiz olun.
Please be quiet, baby is sleeping.
Do you like silent movies?
- Sessiz filmleri sever misin?
I hate silent movies.
- Sessiz filmlerden nefret ederim.
Tom was right to keep silent.
- Tom sessiz kalmakta haklıydı.
You have only to keep silent.
- Sadece sessiz kalmak zorundasın.
I didn't come to be silent.
- Ben sessiz olmak için gelmedim.
Do you often listen to audiobooks?
- Sık sık sesli kitaplar dinler misin?
How many audiobooks do you have on your iPod?
- Senin iPodunda kaç tane seslikitabın var?
The piano has a good tone.
- Piyanonun iyi bir sesi var.
He made a speech using his unique tone of voice.
- O, eşsiz ses tonunu kullanarak bir konuşma yaptı.
John was beating the drums loudly.
- John yüksek sesle davulları çalıyordu.
The musician beat his drums loudly.
- Müzisyen davulunu yüksek sesle çaldı.
They shouted as loudly as they could.
- Ellerinden geldiği kadar yüksek sesle bağırdılar.
He shouted at the top of his voice.
- Sesinin çıktığı kadar bağırdı.
I heard someone call my name.
- Birinin adımı seslendiğini duydum.
I heard someone call my name from behind.
- Ben, birinin arkadan adımı seslendiğini duydum.
When he entered the building, he was frightened by a sudden cry.
- O, binaya girdiğinde, ani bir çığlık sesiyle korkutuldu.
She began to cry in a loud voice.
- O, gür bir sesle ağlamaya başladı.
Can you please reduce the volume of the music?
- Lütfen müziğin sesini azaltır mısın?
Could you tell me how to adjust the volume?
- Sesi nasıl ayarlayacağımı bana söyleyebilir misiniz?
An electric guitar doesn't sound the same as an acoustic one.
- Elektro bir gitar akustik bir gitar gibi ses vermez.
Music is the silence between the notes.
- Müzik notalar arasındaki sessizliktir.
There was a scornful note in his voice.
- Sesinde küçümseyen bir ifade vardı.