sertleşmek

listen to the pronunciation of sertleşmek
Türkisch - Englisch
harden
become tough
become hard
toughen
to get hard, harden; to get tough, toughen
to harshen, become severe
(çelik) temper
to harden, to stiffen, to toughen; to become severe; (penis) to become erect
(rüzgâr) freshen
freshen up
get a hard on
to become strong, potent, or pungent
have a hard on
solidify
to get tough, begin to behave harshly
indurate
(for the weather) to turn bad; to get worse
tighten up
tighten
stiffen
freshen
cure
bake
chill
concrete
sert
harsh

In this harsh, petty world where money does the talking, his way of life is like a breath of fresh air. - Paranın konuştuğu bu sert, küçük dünyada, onun hayat tarzı derin bir nefes taze hava gibi.

We must adapt to today's harsh realities. - Bugünün sert gerçeklerine adapte olmalıyız.

sert
rigid

The frame of the machine should be rigid. - Makinenin iskeleti sert olmalı.

There's a very rigid hierarchy in the Civil Service. - Sivil Hizmette çok sert bir hiyerarşi var.

sert
{s} hard

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

The wind blew too hard for them to play in the park. - Parkta oynayamayacakları kadar rüzgar çok sert esti.

sert
firm
sert
{s} stiff

I walked till my legs got stiff. - Bacaklarım sertleşinceye kadar yürüdüm.

I have a bad stiff neck. - Benim kötü bir sert ensem var.

sert
{s} rough

So, players were often seriously injured and sometimes even killed in these rough games. - Bu sert oyunlarda oyuncular sıklıkla ciddi olarak yaralanır ve hatta bazen ölürdü.

Tom likes to play rough. - Tom sert oynamayı seviyor.

sert
stern

Our teacher is at once stern and kindly. - Bizim öğretmenimiz hem sert hem de yumuşak huyludur.

Her stern look told the boys that they were in trouble. - Onun sert görünüşü çocuklara başlarının belada olduğunu söylüyordu.

sert
{s} solid

When water freezes and becomes solid, we call it ice. - Su donduğunda ve sertleştiğinde, biz buna buz deriz.

sert
(Hukuk) severe

The look on my boss's face was severe. - Patronumun yüzündeki ifade sertti.

He severely criticized the mayor. - Belediye başkanını sert bir biçimde eleştirdi.

sert
{s} bad

I have a bad stiff neck. - Benim kötü bir sert ensem var.

sert
hardcore
sert
{s} strong

A strong wind was blowing. - Sert bir rüzgar esiyordu.

Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily. - Dün sert rüzgarların yanı sıra, yoğun yağmur yağdı.

sert
{s} brutal

No one can work under such brutal conditions. - Böyle sert koşullar altında hiç kimse çalışamaz.

The uprising was brutally suppressed. - İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.

sert
(İnşaat) aggressive
sert
{s} austere
sert
tough

The elephant's skin is very tough. - Filin derisi çok serttir.

He acts like a tough guy. - Sert bir adam gibi davranıyor.

sert
bitter

We've had some bitter winters. - Bazı sert kışlar yaşadık.

I'm not bitter at all. - Ben hiç sert değilim.

sert
fierce

It is said that the Sentinelese are extremely fierce people. - Sentinel yerlilerinin oldukça sert insanlar olduğu söylenilmektedir.

I hear the competition is pretty fierce. - Yarışmanın oldukça sert olduğunu duydum.

sert
{s} violent

Men are sometimes violent. - Erkekler bazen serttir.

Dan was an extremely violent man. - Dan son derece sert bir adamdı.

sertleşme
stiffening
sert
wild
sert
hard-bitten
sert
grum
sert
leather

This steak is as tough as shoe leather. - Bu biftek ayakkabı derisi kadar sert.

sert
indurate
sert
biting
sert
bristly
sert
(Dilbilim) fortis
sert
get-tough
sert
nonindulgent
sert
severly
sert
ironbound
sert
short
sert
furious
sert
acerb
sert
peppery
sert
inflexible

The rule is utterly inflexible. - Kural tamamen serttir.

sert
hard-line
sert
pointed
sert
stand-up
sert
self-sufficient
sert
uncompromising
sert
hard-set
sert
duro
sert
(Argo) ruff
sert
horny
sert
incisive
sert
acrimonious

Tom and Mary had an acrimonious divorce and custody battle for their children. - Tom ve Mary'nin çocukları için sert bir boşanma ve velayet savaşı vardı.

Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split. - Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.

sert
hot-headed
sert
lenten
sert
(Konuşma Dili) hard-featured
sert
pronounced
sert
unpermissive
sert
(Dilbilim) aspirated
sert
(Jeoloji) competent
sert
hard-and-fast
sert
hardcase
sert
fiery
sert
cast-iron
sert
hard-hitting
sert
ill-natured
sert
(Argo) tuff
sert
abrupt
sert
unsparing
sert
impetuous
sert
turbulent
sert
scabrous
sert
driving
sert
obdurate
sert
trenchant
sert
sharp-set
sert
piercing

It was piercingly cold outside. - Dışarıda çok sert bir soğuk vardı.

sert
{s} keen
sertleşme
set
sertleşme
becoming severe
sertleşme
(Askeri) setting
sert
coriaceous
sert
uncharitable
sert
repressive
sert
starchy
sert
unkind
sert
ferocious
sert
adamant
sert
stony
sert
unyielding
sert
curt
sert
spanking
sert
gruff
sert
scathing
sert
heady
sert
fresh

In this harsh, petty world where money does the talking, his way of life is like a breath of fresh air. - Paranın konuştuğu bu sert, küçük dünyada, onun hayat tarzı derin bir nefes taze hava gibi.

sert
smart
sert
grim

In this line of work, if you make a grim face the customers won't come. - Bu iş sırasında, sert surat yaparsan, müşteriler gelmez.

sert
steely
sert
rude
sert
rigorous
sert
acrid
sert
dour
sert
vitriolic
sert
boisterous
sert
intemperate
sert
hirsute
sert
dys-
sert
leathery
sert
strict

Alice was frightened of her strict mother. - Alice sert annesinden korkmuştu.

Our teacher is strict, and yet, he is kind. - Öğretmenimiz serttir ve henüz o kibardır.

sertleşme
hardening
sert
a stiff
sert
a fierce
sert
harsher

The prouder the individual, the harsher the punishment. - Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.

sert
harder

The sky grew darker and darker, and the wind blew harder and harder. - Gökyüzü gittikçe karardı ve rüzgar gittikçe daha sert esti.

There's nothing harder than a diamond. - Elmastan daha sert bir şey yoktur.

(penis) sertleşmek
(Argo) (penis) become hard
(penis) sertleşmek
(Argo) (penis) harden
(penis) sertleşmek
(Argo) (penis) go hard
(penis) sertleşmek
(Argo) (penis) get hard
(penis) sertleşmek
(Argo) (penis) stiffen
Sert
(Tıp) indurated
Sertleşme
(Tıp) sclerosis

Tom suffers from multiple sclerosis. - Tom çoklu doku sertleşmesinden muzdarip.

penisi sertleşmek
to get an erection
sert
hard; tough
sert
get tough
sert
exact
sert
(içki) short
sert
(şarap) round
sert
strong, potent; sharp, pungent; (something) which has a rough taste
sert
bossy

I think Tom is bossy. - Tom'un sert olduğunu düşünüyorum.

sert
harsh, unpleasant (sound)
sert
astringent
sert
forbidding
sert
cast iron
sert
(hava) brisk
sert
sharp

Don't be so sharp with the children. - Çocuklara karşı çok sert olma.

sert
caustic

That's a redundant, caustic question. - O gereksiz, sert bir soru.

His answers were caustic. - Onun cevapları sertti.

sert
exacting
sert
crusty
sert
flinty
sert
cutting
sert
sharply drawn; hard, harsh, stark (line)
sert
drastic

The situation calls for drastic measures. - Durum sert önlemler gerektiriyor.

Prices rose drastically as a result of this policy. - Bu politikanın bir sonucu olarak fiyatlar sert bir biçimde yükseldi.

sert
granite
sert
harsh, severe, rough
sert
(fikir vb.) unshaded
sert
hard line
sert
hard, rigid; stiff, firm; severe; harsh; strict, stern, drastic; violent; cutting, biting, hurtful, scathing, sharp; gruff, stiff, surly, brusque, forbidding, unkind; abrupt, curt; (içki) strong, stiff, heady; (sigara, vb.) strong; (tat, koku) acrid, pung
sert
hard and fast

The company has hard and fast rules against lateness. - Bu iş yerinde, geç kalanlar için sert ve hızlı kurallar var.

sert
sharpset
sert
{s} vehement
sert
ungenerous
sert
hard hitting
sert
scleroid
sert
heavy handed
sert
hard bitten
sert
{s} ironclad
sert
{s} surly
sert
{s} starched
sert
hard set
sert
fricative
sert
{s} unrelenting
sert
{s} heavy
sert
{s} sclerous
sert
{s} gusty
sert
dys
sert
{s} spiky
sert
{s} tart

Tartar is a form of hardened dental plaque. - Tartar sertleşmiş diş plağının bir şeklidir.

sert
{s} nappy
sert
{s} stringent
sert
hardline
sert
shortspoken
sert
{s} ungentle
sert
hardening

After hardening, you can use your new vase to hold flowers. - Sertleştikten sonra, çiçeklerini muhafaza etmen için yeni vazonu kullanabilirsin.

sert
{s} stark
sert
castiron
sert
{s} unbending
sert
sharp set
sert
hardhitting
sert
{s} inclement
sert
{s} incompressible
sert
{s} granitic
sert
{s} pungent
sert
crabbed
sert
{s} dry

What would you like to drink? A dry martini. - Ne içmek isterdiniz? Sert bir martini.

sert
ill natured
sert
sclero
sert
{s} inelastic
sert
{s} Spartan
sert
{s} sound

I hope my last mail didn't sound too harsh. - Benim son postanın çok sert görünmediğini umuyorum.

sert
{s} hot
sert
short spoken
sert
{s} shrewd
sert
brusk
sert
{s} iron

Iron is harder than gold. - Demir altından daha serttir.

sert
disagreeable
sertleşme
hardening; becoming severe; erection
sertleşme
path., (Botanik) sclerosis
sertleşme
hardening; toughening
sertleşme
(çimento vb.) setting
Türkisch - Türkisch
Sert bir durum almak, katılaşmak: "Yarı ağarmış yumuşak kumral sakal tersine dönerek diken gibi sertleşti."- R. N. Güntekin
Sert, kırıcı olmak
Sert bir durum almak, katılaşmak
Gücü artmak, zorlu bir durum almak
SERT
(Osmanlı Dönemi) Aşağı getirmek
SERT
(Osmanlı Dönemi) Yutmak.SERT $ : Çiriş mâaunu
Sert
dik
Sert
(Osmanlı Dönemi) ÇETİN
sert
Sarsıcı niteliği olan, çarpıcı, keskin, hafif karşıtı
sert
Gönül kırıcı, katı, ters: "... sarardı, dudakları titredi, ama adam sert bir davranışla kadehi kadının eline tutuşturdu."- H. E. Adıvar
sert
Kolay dayanılmayan, zor katlanılan, etkili, yumuşak karşıtı
sert
Esnekliği az olan, kolayca eğilip bükülmeyen: "Tabakanın sert yaylı kapağını tak diye kapatıyor."- T. Buğra
sert
Titizlikle uygulanan, sıkı
sert
Güçlü kuvvetli
sert
Esnekliği az olan, kolayca eğilip bükülmeyen
sert
Güçlü kuvvetli: "Kapıyı kapadı, döndü, sert adımlarla ilerledi."- M. Ş. Esendal
sert
Çizilmesi, kırılması, kesilmesi veya çiğnenmesi güç olan, pek, katı, yumuşak karşıtı
sert
örümcek
sert
Hırçın, öfkeli, hiddetli: "Zaten Atatürk'ün ne vakit öfkesine kapılarak herhangi bir kimseye karşı herhangi bir sert harekette bulunduğunu kim hatırlar?"- Y. K. Karaosmanoğlu
sert
Bağışlaması, hoşgörüsü olmayan
sert
Gönül kırıcı, katı, ters
sert
Bağışlaması, hoşgörüsü olmayan: "Birçokları beni dik ve sert olduğum için belki sevmiyorlardı."- M. Ş. Esendal
sert
Hırçın, öfkeli, hiddetli
sertleşme
Sertleşmek işi
sertleşmek
Favoriten