Definition von sert sert im Türkisch Englisch wörterbuch
- sternly
- {a} in a stern manner, harshly, severely
- In a stern manner
- with sternness; in a severe manner; "`No,' she said sternly"; "peered severely over her glasses"
- strictly, firmly, in an uncompromising manner
- with sternness; in a severe manner; "`No,' she said sternly"; "peered severely over her glasses
- sert
- firm
- sert cevap vermek
- retort
- sert
- stiff
My shoulders feel stiff.
- Benim omuzlarım sert.
I walked till my legs got stiff.
- Bacaklarım sertleşinceye kadar yürüdüm.
- sert
- rigid
The new TV host is a little rigid.
- Yeni televizyon sunucusu biraz sert.
He is rigid in his views.
- O, görüşlerinde serttir.
- sert
- harsh
We must adapt to today's harsh realities.
- Bugünün sert gerçeklerine adapte olmalıyız.
In this harsh, petty world where money does the talking, his way of life is like a breath of fresh air.
- Paranın konuştuğu bu sert, küçük dünyada, onun hayat tarzı derin bir nefes taze hava gibi.
- sert
- hard
Diamond is essentially hard.
- Elmas doğal olarak serttir.
The book is available in both hard and soft-cover versions.
- Bu kitabın hem sert hem de yumuşak kapak sürümleri mevcuttur.
- sert
- (Hukuk) severe
Jack is very severe with his children.
- Jack çocuklarına çok serttir.
He severely criticized the mayor.
- Belediye başkanını sert bir biçimde eleştirdi.
- sert sert bakmak
- scowl
- sert sert bakmak
- glare at
- sert bakan
- scowling
- sert kimse
- tough
- sert penis
- hard
I touched his hard penis.
- Onun sert penisine dokundum.
- sert
- (İnşaat) aggressive
- sert
- tough
It's no use playing tough.
- Sert oynamanın bir faydası yok.
The elephant's skin is very tough.
- Filin derisi çok serttir.
- sert
- bitter
Why are you so bitter against her?
- Ona karşı niçin öyle sertsin?
I'm not bitter at all.
- Ben hiç sert değilim.
- sert
- fierce
I hear the competition is pretty fierce.
- Yarışmanın oldukça sert olduğunu duydum.
We are in a fierce competition with that company.
- Şu şirketle sert bir yarış halindeyiz.
- sert bakış
- scowl
- sert eleştiri
- flak
- sert çocuk
- (Argo) badass
- elmas gibi sert ve parlak
- adamantine
- sert
- wild
- sert
- hard-bitten
- sert
- grum
- sert
- leather
This steak is as tough as shoe leather.
- Bu biftek ayakkabı derisi kadar sert.
- sert
- indurate
- sert
- biting
- sert
- bristly
- sert
- (Dilbilim) fortis
- sert
- get-tough
- sert
- nonindulgent
- sert
- severly
- sert
- ironbound
- sert
- short
- sert
- furious
- sert
- acerb
- sert
- peppery
- sert
- inflexible
The rule is utterly inflexible.
- Kural tamamen serttir.
- sert
- hard-line
- sert
- pointed
- sert
- stand-up
- sert
- self-sufficient
- sert
- uncompromising
- sert
- hard-set
- sert
- duro
- sert
- (Argo) ruff
- sert
- horny
- sert
- incisive
- sert
- acrimonious
Tom and Mary had an acrimonious divorce and custody battle for their children.
- Tom ve Mary'nin çocukları için sert bir boşanma ve velayet savaşı vardı.
Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
- Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
- sert
- hot-headed
- sert
- lenten
- sert
- (Konuşma Dili) hard-featured
- sert
- pronounced
- sert
- unpermissive
- sert
- (Dilbilim) aspirated
- sert
- (Jeoloji) competent
- sert
- hard-and-fast
- sert
- hardcase
- sert
- fiery
- sert
- cast-iron
- sert
- hard-hitting
- sert
- ill-natured
- sert
- (Argo) tuff
- sert
- abrupt
- sert
- unsparing
- sert
- impetuous
- sert
- turbulent
- sert
- scabrous
- sert
- austere
- sert
- driving
- sert
- obdurate
- sert
- trenchant
- sert
- sharp-set
- sert
- piercing
It was piercingly cold outside.
- Dışarıda çok sert bir soğuk vardı.
- sert (ifade)
- strident
- sert (söz)
- curt
- sert (söz)
- strong
- sert (söz)
- hard
- sert eleştiri yapmak
- pan
- sert güç
- hard
- sert taş
- (Denizbilim,Teknik) hard stone
- sert vuruş
- bash
- sert zar
- (Pisikoloji, Ruhbilim) dura mater
- kaba sert
- rough rough
- sağlam, sert taş
- strong, hard stone
- sert konuşmak
- Hard Talk
- sert rüzgar
- strong wind
- timsah derisi gibi olan sert deri
- The hard skin like alligator skin
- afrika'daki bir ağacın sert ve kızıl kerestesi
- camwood
- aşırı sert
- as stiff as a ramrod
- bu çok sert
- It's too strong
- bu çok sert
- It's tough
- bugün rüzgâr sert mi
- Is the wind strong today
- daha sert
- harder
There's nothing harder than a diamond.
- Elmastan daha sert bir şey yoktur.
Iron is harder than gold.
- Demir altından daha serttir.
- daha sert
- shrewder
- elmastan sonraki en sert mineral
- corundum
- enseye sert vuruş
- rabbit punch
- ince kıyılmış sert tütün
- shag
- kaba ve sert kucaklama
- bear hug
- kanserli sert ur
- scirrhus
- kösele gibi sert eller
- leathery hands
- kısa ve sert kıllı bir köpek
- griffon
- sert
- hard; tough
- sert
- acrid
- sert
- get tough
- sert
- exact
- sert
- (içki) short
- sert
- strict
She was very strict with her children.
- O çocuklarına karşı çok sertti.
Our teacher is strict, and yet, he is kind.
- Öğretmenimiz serttir ve henüz o kibardır.
- sert
- bad
I have a bad stiff neck.
- Benim kötü bir sert ensem var.
- sert
- (şarap) round
- sert
- strong, potent; sharp, pungent; (something) which has a rough taste
- sert
- bossy
I think Tom is bossy.
- Tom'un sert olduğunu düşünüyorum.
- sert
- harsh, unpleasant (sound)
- sert
- astringent
- sert
- forbidding
- sert
- cast iron
- sert
- (hava) brisk
- sert
- sharp
Don't be so sharp with the children.
- Çocuklara karşı çok sert olma.
- sert
- caustic
That's a redundant, caustic question.
- O gereksiz, sert bir soru.
His answers were caustic.
- Onun cevapları sertti.
- sert
- exacting
- sert
- brutal
No one can work under such brutal conditions.
- Böyle sert koşullar altında hiç kimse çalışamaz.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
- sert
- crusty
- sert
- flinty
- sert
- cutting
- sert
- sharply drawn; hard, harsh, stark (line)
- sert
- violent
Men are sometimes violent.
- Erkekler bazen serttir.
Tom is violent and dangerous.
- Tom sert ve tehlikelidir.
- sert
- boisterous
- sert
- adamant
- sert
- drastic
The situation calls for drastic measures.
- Durum sert önlemler gerektiriyor.
Drastic times call for drastic measures.
- Sert zamanlar sert önlemler gerektirir.
- sert
- granite
- sert
- harsh, severe, rough
- sert
- strong
Tom's drink is stronger than yours or mine.
- Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.
Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily.
- Dün sert rüzgarların yanı sıra, yoğun yağmur yağdı.
- sert
- (fikir vb.) unshaded
- sert
- hard line
- sert
- hard, rigid; stiff, firm; severe; harsh; strict, stern, drastic; violent; cutting, biting, hurtful, scathing, sharp; gruff, stiff, surly, brusque, forbidding, unkind; abrupt, curt; (içki) strong, stiff, heady; (sigara, vb.) strong; (tat, koku) acrid, pung
- sert adım sesi
- clump
- sert amir
- martinet
- sert anotlama
- hard anodizing
- sert ağaç
- hardwood
- sert bakış
- basilisk look
- sert bakışlı
- po faced
- sert bir biçimde
- drastically
Prices rose drastically as a result of this policy.
- Bu politikanın bir sonucu olarak fiyatlar sert bir biçimde yükseldi.
Tom's life changed drastically.
- Tom'un hayatı sert bir biçimde değişti.
- sert bir biçimde
- strictly
- sert bir biçimde
- sternly
- sert bir biçimde
- severely
He severely criticized the mayor.
- Belediye başkanını sert bir biçimde eleştirdi.
They demanded a treaty that would punish Germany severely.
- Onlar Almanya'yı sert bir biçimde cezalandıracak bir antlaşma talep ettiler.
- sert bir dille eleştirmek
- wade in
- sert bir dille eleştirmek
- wade into
- sert bir içki
- bitters
- sert bir yumruk savurmak
- catch smb. a swinging blow
- sert bira
- barley wine
- sert bira
- stout
- sert bronz
- hard bronze
- sert cam
- hard glass
- sert cevap
- retort
- sert cevap
- rejoinder
- sert cevap
- sharp answer
- sert damak
- anat . hard palate
- sert darbe
- wallop
- sert davranma
- punishment
- sert davranmak
- knock about
- sert davranmak
- knock around
- sert davranmak
- whale
- sert davranmak
- treat harsly
- sert demir
- hard iron
- sert deri
- hard leather
- sert dil
- strong language
- sert disk
- hard disk
- sert eleştiri
- diatribe
- sert eleştiri
- slating
- sert eleştiri
- pan
- sert eleştiri
- rap
- sert eleştirmek
- vitriolize
- sert esen
- sweeping
- sert esmek
- sweep
- sert eğitmen
- drillmaster
- sert gre
- (İnşaat) gritstone
- sert hoca
- schoolmaster
- sert hoca
- schoolmarm
- sert hoca
- schoolma'am
- sert ifadeli
- hard featured
- sert ipek
- ecru silk
- sert içki
- hard drink
- sert içki
- short drink
- sert içki
- liquor
- sert içki
- tipple
- sert içki
- aqua vitae
- sert içkinin üzerine içilen hafif içecek
- chaser
- sert kabuk
- (böcek vb.) test
- sert kabuk
- scutcheon
- sert kabuklu
- hard shell
- sert kabuklu
- scutellated
- sert karinalı şişme bot
- (Askeri) rigid hull inflatable boat
- sert kayaya çatmak
- bite on granite
- sert kereste
- hardwood
- sert kimse
- unkind person
- sert konuşma
- Philippic
- sert konuşmak
- to speak harshly
- sert kurşun
- hard lead
- sert kuştüyü
- quill
- sert kıl
- setal
- sert kıl
- setaceously
- sert kıl
- bristle
- sert kıllı
- setaceous
- sert lehim
- hard solder
- sert lehimleme
- brazing
- sert lehimli
- brazed
- sert metal
- hard metal
- sert oynamak
- hack
- sert oyun
- rough play
- sert para
- (Hukuk) hard currency
- sert pullu
- scutellated
- sert rüzgâr
- gale
- sert sabun
- hard soap
- sert sigara
- strong cigarette
- sert su
- hard water