sebepten

listen to the pronunciation of sebepten
Türkisch - Englisch
whence
From which

I scored more than you in the exam, whence we can conclude that I am better at the subject than you are.

From where; from which place or source

At first I could not tell what this new sound was, nor whence it came, and now it seemed a little noise close by, and now a great noise in the distance. And then it grew nearer and more defined, and in a moment I knew it was the sound of voices talking.

{a} from what place, source, book
from where?, from what source?
the place, source, etc
conj. from where; from which; place from which; to the place at which
from which; used relatively
from what place or origin or source; "whence did he come?"; "whence comes this splendid feast?"; "sketches the lawless society whence the ballads sprang"-DeLancey Ferguson
From where
From what place; hence, from what or which source, origin, antecedent, premise, or the like; how; used interrogatively
Whence means from where. No one ordered him back whence he came. from where (whanon )
From what or which place, source, material, cause, etc
bu sebepten dolayı
for this reason
sebep
reason

There is no reason for her to scold you. - Onun seni azarlaması için hiçbir sebep yoktur.

I'm never angry without reason. - Sebep olmadan asla kızgın olmam.

bu sebepten
for this reason
sebep
cause

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.

The accident was caused chiefly by the unpredictable weather. - Genellikle öngörülemeyen hava tarafından kazaya sebep olundu.

sebepten dolayı
on the score of
sebep
{i} why

There is no reason why you shouldn't do such a thing. - Böyle bir şeyi yapmaman için hiçbir sebep yok.

Is there any reason why I must obey him? - Ona boyun eğmem için herhangi bir sebep var mı?

sebep
{i} ground

So far, your action seems completely groundless. - Şimdiye kadar, eyleminiz tamamen sebepsiz görünmektedir.

The people's fears aren't groundless. - Halkın korkuları sebepsiz değildir.

sebep
cause, reason
sebep
motive

Detectives considered different motives for the murder. - Dedektifler cinayet için farklı sebepler düşündüler.

sebep
{i} subject
bu sebepten
for as much as
bu sebepten
(Konuşma Dili) on that account
bu sebepten
hence forth
sebep
caus

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.

Cause and effect react upon each other. - Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.

sebep
(deyim) give cause for
sebep
justification
sebep
{i} occasion
sebep
score
sebep
matter

No matter where you look you can see damage caused by the earthquake. - Nereye bakarsan bak depremin sebep olduğu hasarı görebilirsin.

sebep
(Hukuk) factor
sebep
give reason
ne sebepten
wherefore
sebep
causation
sebep
consideration
sebep
means, medium
sebep
cause, reason neden
sebep
inducement
sebep
pretext, excuse
sebep
account

Although CFIT accounted for just over a third of crashes in the past six years, it caused 53% of the deaths. - CFIT son altı yıldır çarpışmaların sadece üçte birinin üzerinde olduğunu açıklamasına rağmen ölümlerin %53'üne sebep oldu.

sebep
grounds
Türkisch - Türkisch

Definition von sebepten im Türkisch Türkisch wörterbuch

Sebep
(Osmanlı Dönemi) DAİ
Sebep
illet
Sebep
saik
Sebep
Sebep
mucip
Sebep
saika
sebep
Bir şeyin olmasına veya belli bir hâlde bulunmasına yol açan şey: "Aynayı kırmamın hiçbir sebebi yoktur."- S. F. Abasıyanık
sebep
Bir şeyin olmasına veya belli bir hâlde bulunmasına yol açan şey
sebepten
Favoriten