Bu evin sağlam bir temeli vardır.
- This house has a solid foundation.
Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
- So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
Dan eski kütüphanesini iyileştirmek için yerel vakıflardan fon aldı.
- Dan received funds from local foundations to improve his old library.
Bu İncil, Avustralyalı bir vakıftan geldi.
- This Bible came from an Australian foundation.
Suçlamalarınızın hepsi asılsız. O masum ve biz bunu kanıtlayacağız.
- All of your accusations are without foundation. She's innocent and we're going to prove it.