Görünüşe göre iyi bir pozisyon bulmak zor.
- Eine gute Stelle zu finden, scheint schwer zu sein.
Bu küçük gelirle yaşamak benim için zor.
- Es ist schwer für mich, mit meinem kleinen Einkommen zu leben.
Yabancı dil öğrenmek zordur.
- Learning a foreign language is difficult.
Bir şiiri başka bir dile çevirmek zordur.
- It is difficult to translate a poem into another language.
O, okulda itaat eder, ama evde huysuzdur.
- He obeys in school, but at home he is difficult.
Aynı anda hem geçimsiz hem de uysal, hem hoş hem de katısın. Ne seninle, ne de sensiz yaşayabilirim.
- You are difficult and easy, pleasant and bitter at the same time; I can't live with or without you.
Bir çatalla yoğurt yemek biraz zordur.
- Eating yogurt with a fork is somewhat difficult.
Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
- This is the most difficult book I have ever read.
O, şiiri ezberlemede güçlük çekmedi.
- She had no difficulty in learning the poem by heart.
Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian.
- I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian.
Bence Tom ve Mary'nin her ikisinin de geçinmesi zor.
- I think Tom and Mary are both difficult to get along with.
I find it difficult to believe.
- Das zu glauben, fällt mir schwer.
Due to the thick fog, the road was difficult to see.
- Wegen des dichten Nebels wurde die Straße schwer erkennbar.