Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

scarcely; barely; not quite; not wholly

listen to the pronunciation of scarcely; barely; not quite; not wholly
Englisch - Türkisch

Definition von scarcely; barely; not quite; not wholly im Englisch Türkisch wörterbuch

hardly
ancak

Lucy eve gitmek için ağlamaya başladığında, ancak varmıştık. - We had hardly arrived when Lucy started crying to go home.

Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez. - However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian.

hardly
zorla

Tom o kadar nefessiz kaldı ki zorla nefes alabiliyordu. - Tom was so out of breath that he could hardly speak.

Söylediği şeyi zorla anlayabildim. - I could hardly make out what she said.

hardly
zorlukla

Onun ne kadar önemli olduğunu zorlukla fark ediyoruz. - We hardly realize how important it is.

Buna zorlukla inanabiliyorum. - I can hardly believe this.

hardly
güç belâ

Tom bütün gün güç bela bir söz söyledi. - Tom hardly said a word all day.

Güç bela okula varmıştım ki zil çaldı. - I had hardly reached the school when the bell rang.

hardly
gücü gücüne
hardly
nadiren

Tom nadiren soru sorar. - Tom hardly ever asks questions.

hardly
dar darına
hardly
güçbela
hardly
hiç değil
hardly
hemen hemen hiç

Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez. - Tom hardly ever listens to the radio.

Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor. - It's hardly raining at all.

hardly
hiç

O, neredeyse hiç kimya çalışmaz. - He hardly studies chemistry.

Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum. - Unfortunately I hardly speak any German.

hardly
yeni yeni
hardly
acımasızca
hardly
sertçe
hardly
neredeyse hiç

Tom neredeyse hiç TV izlemez. - Tom hardly ever watches TV.

Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum. - Unfortunately I hardly speak any German.

hardly
zorla, güçlükle, güçbela
hardly
hemen hemen: Hardly anything was left. Hemen hemen hiçbir şey kalmamıştı. I hardly knew her. Tanışıklığımız
Englisch - Englisch
hardly
scarcely; barely; not quite; not wholly
Favoriten