Onun söylemek istediği sadece reddedeceği anlamına geliyor.
- What she wants to say just adds up to a refusal.
Böyle bir şey söylemek için aptal olmalı.
- She must be stupid to say such a thing.
Keşke onun hakkında fikrini söylemese ve sadece onun ne demek istediğini söylese.
- I wish she wouldn't pussyfoot about it and just say what she means.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Hiçbir şey söylemezsen, bunu tekrarlamak için çağrılmayacaksın.
- If you don't say anything, you won't be called on to repeat it.
Ben onun hakkında size bildirmek istedim ama Tom bir şey söylemememi söyledi.
- I wanted to let you know about that, but Tom told me not to say anything.
Tom, raporu okumak için henüz zamanı olmadığını söylüyor.
- Tom says that he hasn't yet had time to read the report.
Tom Mary'ninFransızca okumak zorunda olduğunu söylüyor.
- Tom says Mary has to study French.
Üzgünüm dememi ister misin?
- Do you want me to say I'm sorry?
Bir şey söylemek ister misin?
- Do you want to say anything?
O benim en sevdiğim deyiş.
- That's my favorite saying.
Japoncada benzer bir deyişiniz var mı?
- Do you have a similar saying in Japanese?
Aynı şeyi söylemenin çok daha iyi ve kısa bir yolu yok mu?
- Isn't there a much better and shorter way of saying the same thing?
Zamanın para olduğunu söylemeye gerek yok.
- It goes without saying that time is money.
Meşgul olduğunu söyleyerek ricamı reddetti.
- He declined my request, saying that he was busy.
Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.
- Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.
Yardım edin! diyen bir ses duydum. Güldüm.
- I heard a voice saying Help me!. I laughed.
Çimlere basmayın diyen bir tabela vardı.
- There was a sign saying, Keep off the grass.
Tom öyle bir söz verdiğini hatırlamadığını söylüyor.
- Tom says that he doesn't remember having made such a promise.
Baylar, karşılamada birkaç söz söylemem için bana izin verin.
- Gentlemen, allow me to say a few words in greeting.
İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
- An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
- Some doctors say something to please their patients.
Müvekkilim başka bir söz söylemiyor.
- My client isn't saying another word.
Galiba sen bugün söylediğim bir sözü anlamıyorsun.
- You probably don't understand a word I'm saying today.
Ben onun öyle söyleyişini hatırlıyorum.
- I recollect his saying so.
O bana yarın sabah onda varacağını söyleyen bir mektup gönderdi.
- He sent me a letter saying that he'd arrive at ten tomorrow morning.
Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer
- It goes without saying that honesty is the key to success.
Ne yazık ki, Tom bununla ilgili son sözü söyleyen kişi değil.
- Unfortunately, Tom isn't the one who has the final say on this.
Maalesef, Fadil'in bu konuda son sözü yok.
- Unfortunately, Fadil doesn't have a final say on this.
Az önce söylediğin şey bana eski bir atasözünü hatırlatıyor.
- What you have just said reminds me of an old saying.
Atasözünde dendiği gibi; söz gümüşse, sükut altındır.
- As the saying goes: Speech is silver, silence is gold.
En sevdiğin özdeyiş nedir?
- What's your favorite saying?
Please say your name slowly and clearly.
Above all, however, we would like to think that there is more to be decided, after the engines and after the humans have had their says.
He said he would be here tomorrow.
It’s said that fifteen wagon loads of ready-made clothes for the Virginia troops came to, and stay in, town to-night.
The sign says it’s 50 kilometres to Paris.
Say, what did you think about the movie?.
I've followed Selina down the strip, when we're shopping, say, and she strolls on ahead, wearing sawn-off jeans and a wash-withered T-shirt.
All in a kirtle of discolourd say / He clothed was .
Tom says he saw Mary.
- Tom says he saw Mary.
Tom and Mary say they saw somebody climbing over the fence.
- Tom and Mary say they saw someone climbing over the fence.
At last, they began to count down cautiously.
- Sonunda, dikkatlice geri saymaya başladılar.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, aşağı yukarı 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
He is numbered among the greatest scientists in the world.
- Dünyadaki en büyük bilim insanları arasında sayılıyor.
Your days are numbered.
- Senin günlerin sayılı.
I am counting in German.
- Almanca sayı sayıyorum.
I'm counting how many people there are.
- Orada kaç kişi olduğunu sayıyorum.
You know Americans are jealous of the British accent that they deem more prestigious.
- Amerikalıların daha prestijli saydıkları İngiliz aksanını kıskandıklarını bilirsiniz.