At last, they began to count down cautiously.
- Sonunda, dikkatlice geri saymaya başladılar.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, aşağı yukarı 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
I think Tom's days are numbered.
- Sanırım Tom'un günleri sayılı.
His days as a politician are numbered.
- Bir siyasetçi olarak onun günleri sayılı.
I'm counting the number of people.
- Ben insanların sayısını sayıyorum.
I'm counting how many people there are.
- Orada kaç kişi olduğunu sayıyorum.
You know Americans are jealous of the British accent that they deem more prestigious.
- Amerikalıların daha prestijli saydıkları İngiliz aksanını kıskandıklarını bilirsiniz.
Please say your name slowly and clearly.
Above all, however, we would like to think that there is more to be decided, after the engines and after the humans have had their says.
He said he would be here tomorrow.
It’s said that fifteen wagon loads of ready-made clothes for the Virginia troops came to, and stay in, town to-night.
The sign says it’s 50 kilometres to Paris.
Say, what did you think about the movie?.
I've followed Selina down the strip, when we're shopping, say, and she strolls on ahead, wearing sawn-off jeans and a wash-withered T-shirt.
All in a kirtle of discolourd say / He clothed was .
Tom and Mary say they saw nothing.
- Tom and Mary say they didn't see anything.
Tom and Mary say they saw someone climbing over the fence.
- Tom and Mary say they saw somebody climbing over the fence.
Hangi arabanın daha güzel olduğu söylemek zordur.
- It is hard to say which car is nicer.
Böyle bir şey söylemek için aptal olmalı.
- She must be stupid to say such a thing.
Keşke onun hakkında fikrini söylemese ve sadece onun ne demek istediğini söylese.
- I wish she wouldn't pussyfoot about it and just say what she means.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Hiçbir şey söylemezsen, bunu tekrarlamak için çağrılmayacaksın.
- If you don't say anything, you won't be called on to repeat it.
Ben onun hakkında size bildirmek istedim ama Tom bir şey söylemememi söyledi.
- I wanted to let you know about that, but Tom told me not to say anything.
Tom Mary'ninFransızca okumak zorunda olduğunu söylüyor.
- Tom says Mary has to study French.
Japon halkı neden İngilizce okumak zorunda olmalı? Yabancılar Japonca okumak zorunda olmalı! Söylediğin mantıklı geliyor!
- Why should Japanese people have to study English? Foreigners should have to study Japanese! What you say makes sense!
Bir şeyler söylemek ister misin?
- Would you like to say something?
Bir şey söylemek ister misin, Tom?
- Would you like to say something, Tom?
Tom'un o konuda bir sözü yok.
- Tom doesn't have a say in that matter.
Baylar, karşılamada birkaç söz söylemem için bana izin verin.
- Gentlemen, allow me to say a few words in greeting.
Lütfen onu İngilizce olarak söyle.
- Please say it in English.
Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
- Some doctors say something to please their patients.
Son sözümü söylemedim!
- I didn't say my last word!
Ne yazık ki, Tom bununla ilgili son sözü söyleyen kişi değil.
- Unfortunately, Tom isn't the one who has the final say on this.
... OBAMA: I've got to say… ROMNEY: Mr. President, have you looked at ...