This is going to be a tough sell.
My boss is very old-fashioned and I'm having a lot of trouble selling the idea of working at home occasionally.
This old stock will never sell.
Tom's work is selling second-hand cars.
- Tom'un işi ikinci-el arabalar satmaktır.
The dealer wants to sell a car.
- Satıcı bir araba satmak istiyor.
The buying and selling of peoples' personal information is becoming a big issue.
- İnsanların kişisel bilgilerini almak ve satmak önemli bir sorun oluyor.
Selling cars is my job.
- Arabaları satmak benim işimdir.
The dealer wants to sell a car.
- Satıcı bir araba satmak istiyor.
He decided to sell the car.
- Arabayı satmaya karar verdi.
The sale of cigarettes should be banned.
- Sigara satışı yasaklanmalıdır.
These are on sale everywhere.
- Bunlar her yerde satılıyor.
I sold the house to advantage.
- Evi avantajlı şekilde sattım.
This medicine is still not sold in pharmacies.
- Bu ilaç, halen eczanelerde satılmamaktadır.
Tom bought a cup of coffee from a vending machine.
- Tom satış makinesinden bir fincan kahve aldı.
There are also vendors who support Linux.
- Linux'u destekleyen satıcılar var.
Whenever I go to this store, they're selling freshly baked taiyaki cakes.
- Bu dükkâna her ne zaman gitsem, taze pişmiş taiyaki kekleri satıyorlar.
I doubt that Tom would ever consider selling his antique car.
- Tom'un şimdiye kadar antika arabasını satmayı düşündüğünden şüpheliyim.
I want to dispose of the land.
- Ben arazimi satmak istiyorum.
He wants to dispose of his books.
- O, kitaplarını satmak istiyor.
He breeds cattle for market.
- O, satmak için sığır besler.
They buy these goods cheaply overseas and then mark them up to resell at home.
- Bu malları yurt dışından ucuza alıyorlar ve daha sonra yurtta satmak için zam yapıyorlar.
She didn't want to sell the book.
- Kitabı satmak istemedi.
I doubt that Tom had to sell his car in order to raise money for medical expenses.
- Tom'un sağlık giderlerini karşılamak için arabasını satmak zorunda kaldığından şüpheliyim.
Operasyon bir SAT timi tarafından yapıldı.
Dün cumartesi değil, pazardı.
- Yesterday was Sunday, not Saturday.
Geçen cumartesi parka gittim.
- I went to the park last Saturday.
Tom sundurmada oturdu ve gazete okudu.
- Tom sat on the porch and read the paper.
Tom akşam gazetesini okurken sundurmada oturdu.
- Tom sat on the porch, reading the evening paper.
İşitebilmek için önde oturdu.
- He sat in the front so as to be able to hear.
Bir ağacın altına oturdular.
- They sat under a tree.