satis

listen to the pronunciation of satis
Türkisch - Türkisch

Definition von satis im Türkisch Türkisch wörterbuch

satış
Satıcı ile alıcı arasında yapılan ve bir malın alıcıya verilmesi ve bunun karşılığında bir fiyat, bir değer alınması yoluyla yapılan işlem, satım: "Satış işinin güçlüğünü orada iyice öğrendim."- Y. K. Karaosmanoğlu
satış
Satıcı ile alıcı arasında yapılan ve bir malın alıcıya verilmesi ve bunun karşılığında bir fiyat, bir değer alınması yoluyla yapılan işlem, satım
Türkisch - Englisch

Definition von satis im Türkisch Englisch wörterbuch

satış
sales

Tom got an award for the highest sales at his company. - Tom şirketindeki en yüksek satış için ödül aldı.

The salesperson persuaded her to buy the dress. - Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.

satış
selling

They were only interested in selling books. - Onlar sadece kitap satışıyla ilgileniyordu.

This bookstore stopped selling JUMP. - Bu kitapçı JUMP satışını durdurdu.

satış
(Hukuk) sale

I went to a sale with my mother yesterday and kept hounding her to buy me a dress. - Dün, annemle birlikte indirimli satışa gittim ve bana bir elbise alması için onu kışkırtmayı sürdürdüm.

He realized a large sum by the sale of the plantation. - O ekili alanın satışını büyük miktarda gerçekleştirdi.

satış
sell

We do not sell alcoholic drinks or cigarettes to people under the age of eighteen. - 18 yaşından küçüklere alkollü içki ve sigara satışı yapmıyoruz.

They were only interested in selling books. - Onlar sadece kitap satışıyla ilgileniyordu.

satış
disposal
satış
sale, selling
satış
liquidation

They're holding a liquidation sale. - Bir tasfiye satışı düzenliyorlar.

satış
disposition
satış
seli
satış
(Ticaret) retail

This software package has a suggested retail price of $99. - Bu yazılım paketinin tavsiye edilen perakende satış fiyatı 99 dolardır.

satış
(Ticaret) offer
satış
{i} buy

I went to a sale with my mother yesterday and kept hounding her to buy me a dress. - Dün, annemle birlikte indirimli satışa gittim ve bana bir elbise alması için onu kışkırtmayı sürdürdüm.

The salesperson persuaded her to buy the dress. - Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.

satış
trade
satış
divesting
satış
the sales
satış
sell to
satış
we sell
satis
Favoriten