Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
- A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
- The movie was so sad that everybody cried.
Ne kadar hüzünlü ve acıklı!
- How sad and pathetic!
Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
- The movie was so sad that everybody cried.
Onun hüzünlü hikayesi kalbime dokundu.
- His sad story touched my heart.
Bu öylesine hüzünlü bir hikaye.
- This is such a sad story.
Bu öylesine hüzünlü bir hikaye.
- This is such a sad story.
Birdenbire çok hüzünlendim.
- I suddenly became very sad.
Üzüntüsünü yenmesi için ona yardım etti.
- She helped him overcome his sadness.
Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.
- I saw the mark of sadness that had remained on her face.