Do you have any sales distributors in Japan?
- Japonya'da hiç satış distribütörleri var mı?
Tom got an award for the highest sales at his company.
- Tom şirketindeki en yüksek satış için ödül aldı.
She's only interested in selling books.
- O sadece kitapların satışıyla ilgileniyor.
They were only interested in selling books.
- Onlar sadece kitap satışıyla ilgileniyordu.
The salesperson persuaded her to buy the dress.
- Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
The sale of cigarettes should be banned.
- Sigara satışı yasaklanmalıdır.
They're holding a liquidation sale.
- Bir tasfiye satışı düzenliyorlar.
This software package has a suggested retail price of $99.
- Bu yazılım paketinin tavsiye edilen perakende satış fiyatı 99 dolardır.
I sell clothing online.
- Ben çevrimiçi giysi satarım.
The dealer wants to sell a car.
- Satıcı bir araba satmak istiyor.
Our international sales continue to grow, bringing the name of Toyo Computer into businesses world-wide.
- Uluslararası satışlarımız büyümeye, Toyo Computer adını dünya çapında iş dünyasına getirmeye devam ediyor.
The sale of cigarettes should be banned.
- Sigara satışı yasaklanmalıdır.
I sold the house to advantage.
- Evi avantajlı şekilde sattım.
Tomatoes are sold by the pound.
- Domatesler Paund ile satılır.
Tom didn't have enough change to buy a drink from the vending machine.
- Tom'un otomattan bir içecek satın almak için yeterli bozuk parası yoktu.
Tom saw vending machines everywhere when he visited Japan.
- Tom Japonya'yı ziyaret ettiğinde her yerde otomatik satış makinaları gördü.
The poor girl made a living by selling flowers.
- Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.
I doubt that Tom would ever consider selling his antique car.
- Tom'un şimdiye kadar antika arabasını satmayı düşündüğünden şüpheliyim.
The salesperson persuaded her to buy the dress.
- Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
I went to a sale with my mother yesterday and kept hounding her to buy me a dress.
- Dün, annemle birlikte indirimli satışa gittim ve bana bir elbise alması için onu kışkırtmayı sürdürdüm.
We do not sell alcoholic drinks or cigarettes to people under the age of eighteen.
- 18 yaşın altındaki kişilere alkollü içki ve sigara satışı yapmıyoruz.
We do not sell alcoholic drinks or cigarettes to people under the age of eighteen.
- 18 yaşından küçüklere alkollü içki ve sigara satışı yapmıyoruz.
Operasyon bir SAT timi tarafından yapıldı.
Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir.
- In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.
Cumartesiden beri buradayım.
- I've been here since Saturday.
Tom sundurmada oturdu ve gazete okudu.
- Tom sat on the porch and read the paper.
Tom akşam gazetesini okurken sundurmada oturdu.
- Tom sat on the porch, reading the evening paper.
Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
- An old man sat next to me on the bus.
Kanepeye oturdu ve bacak bacak üstüne attı.
- He sat on the bench and crossed his legs.