satış

listen to the pronunciation of satış
Türkisch - Englisch
sales

Do you have any sales distributors in Japan? - Japonya'da hiç satış distribütörleri var mı?

I am a member of the sales department. - Satış departmanının bir üyesiyim.

selling

She's only interested in selling books. - O sadece kitapların satışıyla ilgileniyor.

They were only interested in selling books. - Onlar sadece kitap satışıyla ilgileniyordu.

(Hukuk) sale

Our international sales continue to grow, bringing the name of Toyo Computer into businesses world-wide. - Uluslararası satışlarımız büyümeye, Toyo Computer adını dünya çapında iş dünyasına getirmeye devam ediyor.

I went to a sale with my mother yesterday and kept hounding her to buy me a dress. - Dün, annemle birlikte indirimli satışa gittim ve bana bir elbise alması için onu kışkırtmayı sürdürdüm.

sell

They were only interested in selling books. - Onlar sadece kitap satışıyla ilgileniyordu.

We do not sell alcoholic drinks or cigarettes to people under the age of eighteen. - 18 yaşından küçüklere alkollü içki ve sigara satışı yapmıyoruz.

disposal
sale, selling
liquidation

They're holding a liquidation sale. - Bir tasfiye satışı düzenliyorlar.

disposition
seli
(Ticaret) retail

This software package has a suggested retail price of $99. - Bu yazılım paketinin tavsiye edilen perakende satış fiyatı 99 dolardır.

(Ticaret) offer
{i} buy

If the sale price is good, Tom said he might buy two pairs of shoes. - Tom satış fiyatı iyiyse iki çift ayakkabı alabileceğini söyledi.

Stop at the newsstand to buy the paper. - Gazete satış yerinden gazete satın almayı durdurun.

trade
divesting
the sales
sell to
we sell
toptan satış yeri
warehouse
perakende satış
retail

This software package has a suggested retail price of $99. - Bu yazılım paketinin tavsiye edilen perakende satış fiyatı 99 dolardır.

satış temsilcisi
(İthalat, İhracat) sales representative
satış kaybı
Sale loss
satış elemanı
sales clerk
satış temsilcisi (gezici)
traveler
satış bedeli yöntemi
(Ticaret) transaction value method
satış değeri
sales value
satış elemanı
salesman

I'm a salesman for our company. - Ben şirketimiz için bir satış elemanıyım.

Tom is a good salesman. - Tom iyi bir satış elemanıdır.

satış sözleşmesi
contract of sale
satış temsilcisi
Sales representative, sales rep
satış ve tanıtım elemanı
Sales and promotion staff

Is there any sales and promotion staff who can help us here?.

satış acentası
sales agent
satış aşamasında evin fiyatını artırmak
gazump
satış departmanı
sales department
satış elemanı
saleslady
satış elemanı
commercial traveler
satış elemanı
shopgirl
satış elemanı
saleswoman

She applied for a job as a saleswoman. - Bir satış elemanı olarak bir iş başvurusu yaptı.

Currently, my sister is working as a saleswoman in the supermarket. - Kız kardeşim şu anda bir satış elemanı olarak süpermarkette çalışıyor.

satış elemanı
salesperson

The salesperson persuaded her to buy the dress. - Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.

I made out a check for $25 and handed it to the salesperson. - 25 dolarlık bir çek düzenledim ve onu satış elemanına verdim.

satış elemanı
marketing executive
satış fiyatı
selling price
satış fiyatı
sale price

If the sale price is good, Tom said he might buy two pairs of shoes. - Tom satış fiyatı iyiyse iki çift ayakkabı alabileceğini söyledi.

satış fişi
sales slip
satış geliştirme çalışmaları
sales promation
satış hesabı
sales account
satış için önceden hazırlanan sözler
pitch
satış işlemleri
turnover
satış makinesi
vender
satış makinesi
vending machine
satış makinesi
vendor
satış müdürü
sales manager

Tom is the district sales manager for a software company. - Tom bir yazılım şirketi için bölge satış müdürüdür.

satış mühendisliği
sales engineering
satış noktası
Point Of Sale
satış otomatı
automat
satış pavyonu
booth
satış promasyonu
sales promation
satış propagandası
sales talk
satış rekorları kıran
best selling
satış sonrası servis
after sales service
satış sonrası servis
after-sales service
satış tarihi
Sell by
satış tekeli hakkı
franchise
satış temsilcisi
commercial traveller
satış vergisi
sales tax
satış yeri
showroom
satış yeri
outlet
satış yeri
sales outlet; sales agency, dealership
satış yeri
salesroom
satış yeri
staple
satış yöntemi
selling
satış yöntemi
sell
indirimli satış
sale

I went to a sale with my mother yesterday and kept hounding her to buy me a dress. - Dün, annemle birlikte indirimli satışa gittim ve bana bir elbise alması için onu kışkırtmayı sürdürdüm.

There is a bargain sale at that store. - O mağazada bir indirimli satış var.

bilet satış
ticket sales
bilet satış yeri
(Tiyatro) box-office
cebri satış
(Kanun,Ticaret) forced sale
efektif satış
(Ticaret) applicable exchange rate
efektif satış
(Ticaret) effective selling
fast food satış noktası
(Turizm) fast-food outlet
gazete satış yeri
newsstand
gezici satış temsilcisi
traveling salesman
gezici satış temsilcisi
commercial traveller
indirimli satış
(Ticaret) sales
kesin satış
(Ticaret) outright sale
konsinye satış
consignment sales
konsinye satış
(Ticaret) sale of consignment
konsinye satış
(Ticaret) on consignment
konsinye satış
(Kanun,Ticaret) consignment
kredili (satış)
(Ticaret) on credit
pazarlama ve satış
marketing and sale
perakende satış faaliyetleri
(Ticaret) retailing
sat
(Bilgisayar) row
satış temsilcisi
sales rep
satışlar
(Ticaret) sales revenue
terminal satış uçbirimi
(Bilgisayar) point of sales
ucuz satış
sale
vadeli satış
(Ticaret) sale for the account
vadeli satış
(Askeri,Ticaret) hedge
zorla yapılan satış
high-pressure
sat
sell

I sell clothing online. - Ben çevrimiçi giysi satarım.

He decided to sell the car. - Arabayı satmaya karar verdi.

sat
{f} sale

He realized a large sum by the sale of the plantation. - O ekili alanın satışını büyük miktarda gerçekleştirdi.

These are on sale everywhere. - Bunlar her yerde satılıyor.

sat
{f} sold

Tomatoes are sold by the pound. - Domatesler Paund ile satılır.

We arrived at that plan out of pure desperation, but the book sold well. - Umutsuzluktan dolayı o plana vardık fakat kitap iyi sattı.

sat
vend

Tom didn't have enough change to buy a drink from the vending machine. - Tom'un otomattan bir içecek satın almak için yeterli bozuk parası yoktu.

Tom saw vending machines everywhere when he visited Japan. - Tom Japonya'yı ziyaret ettiğinde her yerde otomatik satış makinaları gördü.

sat
{f} selling

This newspaper is selling fewer and fewer copies. - Bu gazete gittikçe daha az kopya satıyor.

The poor girl made a living by selling flowers. - Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.

satış elemanı
shop assistant
Satış temsilcisi
head of sales
akaryakıt satış
fuel sales
alkollü içki satış izni
liquor license
alkollü içki satış izni
license to sell alcoholic beverages
alkollü içki satış izni
alcohol license
satış sorumlusu
sales representative
satışlar
Sales
tanzim satış
(Reduced) sale
yurtdışı satış
Overseas sale(s)
Englisch - Englisch

Definition von satış im Englisch Englisch wörterbuch

SAT
SAT Reasoning Test (formerly Scholastic Aptitude Test and Scholastic Assessment Test): a national exam taken annually by high school juniors and seniors
SAT
Scholastic Aptitude Test
SAT
Statutory Assessment Test. A national curriculum assessment, or exam
sat
satellite
sat
Simple past tense and past participle of sit
SAT
Scholastic Achievement Test
SAT
{i} standardized test required for acceptance to many colleges and universities in the United States
SAT
The SAT is an examination which is often taken by students who wish to enter a college or university. SAT is an abbreviation for `Scholastic Aptitude Test'. Sat. is a written abbreviation for Saturday. Sat is the past tense and past participle of sit. Saturday. Past tense and past participle of sit. the written abbreviation of Saturday. the past tense and past participle of sit. in full Scholastic Aptitude Test Standardized test taken by U.S. high school students applying to colleges. It is divided into two principal sections, verbal and mathematical. Promulgated largely through the efforts of James B. Conant as a means of promoting merit-based (rather than class-based) college admissions, it was administered to few students before the end of World War II but by the end of the 20th century was taken by millions each year. Scores declined as the test came to be more widely administered, and in 1995 the score of 500 for each section (midway between the extremes of 200 and 800) was reestablished as the actual mean score of those tested. The test, which most colleges use as one measure of an applicant's ability, has been denounced as biased in favour of men and the white middle class. Other critics claim that the SAT is inadequate for testing various important capacities
Sat
seten
sat
Systems Approach to Training
sat
In cellular applications, refers to the Supervisory Audio Tone 2
sat
the Being, Truth and Reality associated with Brahman as opposed to the non-being (asat) of the phenomenal world
sat
The Scholastic Aptitude Test (SAT) is a seven-section, three-hour exam that is administered seven times a year Three of the sections are verbal, three are math, and one is experimental The experimental section can be either verbal or math It is used by the test-makers for research purposes only and will not count toward your final score
sat
of Sit
sat
the seventh and last day of the week; observed as the Sabbath by Jews and some Christians
sat
The Scholastic Aptitude Test (SAT) is a three-hour exam that measures two sets of skills-verbal and mathematical reasoning-that you need to do college-level work in any academic area About 2 million students take it every year
sat
This is a nationally-accepted college admissions test designed to act as one indicator of a student's potential to be academically successful at the college level
sat
Scholastic Assessment Test- A standardized college admissions test
sat
(See Scholastic Assessment Test )
sat
System Acceptance Test
sat
SAT I: Reasoning (formerly known as Scholastic Achievement Test)
sat
being, existence; Pure Existence; the thing that truly is; the right, the highest or best or real good
sat
Sanskrit word meaning truth; reality; the soul; the real; the essential; the best; the learned; the excellent; the good; the virtuous man Sat is the supreme Self, the conductor of everything
sat
Scholastic Aptitude Test A standardized test offered by the Educational Testing Service to assess a student's preparation for college Similar to the ACT
sat
Site Acceptance Testing
sat
Scholastic Achievement Test (SAT—formerly the Scholastic Aptitude Test) consisting of verbal and math sections created and scored by The College Board
sat
The SAT is one of two national standardized college entrance examinations use in the United States
sat
Existence, reality, truth
sat
Pure Existence, or Truth, which never changes or dies It is the source or underlying reality of every being’s existence
sat
The SAT-8 is given to students in grades 2-9 It is an independent measure which compares achievement of our students to the achievement of students across the nation Students are tested in math and reading The national aver age is the 50 percentile
sat
Existence pure and absolute The true nature of each individual See explanation of satchidananda
sat
Reality, Existence
sat
Scholastic Aptitude Test is a is a test required for most undergraduate level applications (i e for BA/BS) It measures general verbal, mathematical, and analytical skills
sat
Site Acceptance Test
sat
The Standard Aptitude Test (SAT), administered by the College Board, is the most widely-used college admissions test The SAT uses multiple choice questions to assess verbal and mathematical reasoning ability The SAT is taken by college-bound high school students during their junior and/or senior years
sat
past of sit
Türkisch - Türkisch
Satıcı ile alıcı arasında yapılan ve bir malın alıcıya verilmesi ve bunun karşılığında bir fiyat, bir değer alınması yoluyla yapılan işlem, satım: "Satış işinin güçlüğünü orada iyice öğrendim."- Y. K. Karaosmanoğlu
Satıcı ile alıcı arasında yapılan ve bir malın alıcıya verilmesi ve bunun karşılığında bir fiyat, bir değer alınması yoluyla yapılan işlem, satım
satış bedeli
Satılan malın ücreti
satış değeri
Bir malın satılabileceği fiyat
satış fiyatı
Bir malın satış bedeli
satış merkezi
Bir malın satıldığı ana merkez
satış mukavelesi
Satış sözleşmesi
satış ruhsatı
Bir malın satılmasına ilişkin izin belgesi
satış sarayı
Satış merkezi
satış sözleşmesi
Alım satım sırasında malın cinsi, miktarı ve ödeme şartlarını belirten yazılı anlaşma metni, satış mukavelesi, satış şartnamesi
satış yapmak
Satmak
satış yeri
Bir malın satıldığı yer
satış şartnamesi
Satış sözleşmesi
SAT
(Askeri) Su Altı Taarruz: Özel eğitimli askeri bir komando birliği

Operasyon bir SAT timi tarafından yapıldı.

tevkifatlı satış
Kesintili satış
sat
Doğu Anadolu'nun ırak sınırı yakınında yüksek bir dağ
Englisch - Türkisch

Definition von satış im Englisch Türkisch wörterbuch

satış hedefi
sales target

satıcının yıllık satış hedefi %50 arttı.

satış potansiyeli
selling potential
sat
sit kon/oturt/otur
sat
f., bak. sit
SAT
{i} cumartesi

Dün cumartesi değil, pazardı. - Yesterday was Sunday, not Saturday.

Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir. - In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.

sat
(Bilgisayar) doygunluk
sat
(Bilgisayar) doygun
sat
(Bilgisayar) sun

Tom akşam gazetesini okurken sundurmada oturdu. - Tom sat on the porch, reading the evening paper.

Tom sundurmada oturdu ve gazete okudu. - Tom sat on the porch and read the paper.

sat
otur

İşitebilmek için önde oturdu. - He sat in the front so as to be able to hear.

Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu. - An old man sat next to me on the bus.

sat
oturulan
SAT
(isim) cumartesi
SAT
(Askeri) uydu; emniyet alarm ekibi (satellite; security alert team)
satış
Favoriten