sadeleştirilmek

listen to the pronunciation of sadeleştirilmek
Türkisch - Englisch
simplified
Simple past of simplify
made more simple, presented in a manner without small details
reduced in complexity; "a useful if somewhat simplified classification system"
made easy or uncomplicated
made easy or uncomplicated reduced in complexity; "a useful if somewhat simplified classification system
{s} made simpler, made less complex, made easier
sade
simple

It's just that simple. - Bu sadece bu kadar basit.

He lived a simple life. - Sade bir hayat yaşadı.

sade
plain

Explain it in plain words. - Onu sade bir dille açıklayın.

Plain white paper will do. - Sadece beyaz kağıt yeterli.

sade
only

Only a few people understood me. - Sadece birkaç kişi beni anladı.

The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan. - Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.

sade
pure

This trip is purely for pleasure. - Bu yolculuk sadece zevk içindir.

This happened purely by accident. - Bu sadece kazara oldu.

sade
sober
sade
bald
sade
{s} stark
sade
just

Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on. - Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.

Jazz isn't dead, it just smells funny. - Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.

sade
severly
sade
single-minded
sade
low-key
sade
severest
sade
neat

If you make a mistake, just cross it out neatly. - Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.

sade
naked
sade
unornamented
sade
(Konuşma Dili) in black and white
sade
modest

Maybe Tom is just being modest. - Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.

Tom is just being modest. - Tom sadece mütevazi oluyor.

sade
austerity
sade
severer
sade
cool

Calvin Coolidge was quiet and plain-looking. - Calvin Coolidge sessiz ve sade görünümlüydü.

Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends. - Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.

sade
naive

I'm not naive, I'm just an optimist. - Ben saf değilim, sadece iyimserim.

sade
(Argo) bog standard
sade
literal
sade
absolute

No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism. - Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.

It is exactly the same thing, just absolutely different. - Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.

sade
clear-cut
sade
singleminded
sade
without sugar
sade
restrained
sade
{s} bare

I caught a big fish yesterday with my bare hands. - Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.

Tom just barely passed the test. - Tom testi sadece zar zor geçti.

sade
artless
sade
severe

I just got over a severe illness. - Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.

sade
quiet

Calvin Coolidge was quiet and plain-looking. - Calvin Coolidge sessiz ve sade görünümlüydü.

Tom just wanted some peace and quiet. - Tom sadece biraz huzur ve sessizlik istedi.

sade
black

Tom only wears black clothes. - Tom sadece siyah elbiseler giyer.

Only the blackest of hearts could leave that poor kitty out on the street in the cold. - Sadece katı kalpli biri şu zavallı yavru kediyi bu soğukta sokağa terkedebilir.

sade
lowly
sade
conservative

No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism. - Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.

sade
unvarnished
sade
mere

I'm not a real fish, I'm just a mere plushy. - Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.

It was a mere chance that I found it. - Onu bulmam sadece bir şanstı.

sade
frugal
sade
unmixed
sade
merely

He said it merely as a joke. - O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.

Don't look down on him merely because he is poor. - Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.

sade
unsophisticated
sade
homely
sade
simple, plain, unadorned; unaffected, unpretentious
sade
simplificative
sade
russet
sade
rustic
sade
austere
sade
chaste
sade
(coffee) that's drunk black and unsweetened
sade
unadorned
sade
frugally
sade
plain; simple; pure; austere, modest; unmixed, neat; unadorned, unornamented; (kahve) black, without sugar
sade
homespun
sade
only, solely, merely, just
sade
attic
sade
arcadia
sade
undecked
Englisch - Englisch

Definition von sadeleştirilmek im Englisch Englisch wörterbuch

Sade
{i} family name (Hebrew); Helen Folasade Adu (born 1959), famous English singer born in Nigeria
Sade
French writer of novels, plays, and short stories characterized by a preoccupation with sexual violence
sade
French soldier and writer whose descriptions of sexual perversion gave rise to the term `sadism' (1740-1814)
sade
alternative spelling of sadhe
Türkisch - Türkisch

Definition von sadeleştirilmek im Türkisch Türkisch wörterbuch

SADE
(Osmanlı Dönemi) Sadakat, sıdk gibi mânâlara da gelir
SADE
(Osmanlı Dönemi) (Sayd. dan) Mâzi fiilidir. "Avlandı" mânâsındadır. ( dan) "Bağır, ilân et" mânâsına emirdir. Meydan okumak, âciz bırakmak mealinde ve i'caz yoluna işaret eder "sâd" diye okunur
Sade
minimal
Sade
şekersiz
sade
Süsü, gösterişi olmayan; yalın, gösterişsiz
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan (üslup): "Lirik şiir en halis şairlerin elinde gayet sadedir."- Y. K. Beyatlı
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan
sade
Yalnızca, yalnız, ancak, sadece
sade
Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz: "İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki, imrenmemek mümkün değil."- M. Ş. Esendal. Şekersiz (kahve). (sa: 'de) Yalnızca, yalnız, ancak, sadece: "Hem düşünmeli ki insan kısmı sade para ile doymaz."- R. N. Güntekin
sadeleştirilmek
Favoriten