It's just that simple.
- Bu sadece bu kadar basit.
He lived a simple life.
- Sade bir hayat yaşadı.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
They were plainly dressed.
- Onlar sade giyinmişlerdi.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
Everything he told us was pure fabrication.
- Onun bize anlattığı her şey sadece uydurmaydı.
This is just pure evil.
- Bu sadece saf kötülük.
Jazz isn't dead, it just smells funny.
- Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
- Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
If you make a mistake, just cross it out neatly.
- Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Maybe Tom is just being modest.
- Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.
Tom is just being modest.
- Tom sadece mütevazi oluyor.
Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends.
- Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.
Calvin Coolidge was quiet and plain-looking.
- Calvin Coolidge sessiz ve sade görünümlüydü.
I'm not naive, I'm just an optimist.
- Ben saf değilim, sadece iyimserim.
It was just absolutely unbelievable.
- O sadece kesinlikle inanılmazdı.
It is exactly the same thing, just absolutely different.
- Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
Tom only does the bare minimum.
- Tom sadece en azını yapar.
I just got over a severe illness.
- Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
Let's just sit here quietly.
- Sadece sessizce burada oturalım.
Tom just wanted some peace and quiet.
- Tom sadece biraz huzur ve sessizlik istedi.
Tom only wears black clothes.
- Tom sadece siyah elbiseler giyer.
Only the blackest of hearts could leave that poor kitty out on the street in the cold.
- Sadece katı kalpli biri şu zavallı yavru kediyi bu soğukta sokağa terkedebilir.
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
The mere thought of a snake makes me shiver.
- Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.
The mere sight of a dog made her afraid.
- Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
He said it merely as a joke.
- O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.
She was merely stating a fact.
- O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.