sadeleşmek

listen to the pronunciation of sadeleşmek
Türkisch - Englisch
to become plain, to become simple; to be simplified
to become simple, plain, or unaffected
(for a language) to become simpler or purer
become simple
simplified
purify
sade
simple

It's just that simple. - Bu sadece bu kadar basit.

He gives plain, simple explanations. - Sade, basit açıklamalar yapar.

sade
plain

Plain white paper will do. - Sadece beyaz kağıt yeterli.

I'm just a plain office worker. - Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.

sade
only

The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan. - Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.

Walking from the station to the house takes only five minutes. - İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.

sade
pure

This trip is purely for pleasure. - Bu yolculuk sadece zevk içindir.

All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental. - Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.

sade
sober
sade
bald
sade
{s} stark
sade
just

I'm just going to rest during the summer vacation. - Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.

Jazz isn't dead, it just smells funny. - Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.

sade
severly
sade
single-minded
sade
low-key
sade
severest
sade
neat

If you make a mistake, just cross it out neatly. - Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.

sade
naked
sade
unornamented
sade
(Konuşma Dili) in black and white
sade
modest

Maybe Tom is just being modest. - Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.

Tom is just being modest. - Tom sadece mütevazi oluyor.

sade
austerity
sade
severer
sade
cool

Calvin Coolidge was quiet and plain-looking. - Calvin Coolidge sessiz ve sade görünümlüydü.

Norwegian reggae is very cool. Simply excellent. - Norveç Reggae'si çok harika. Sadece mükemmel.

sade
naive

I'm not naive, I'm just an optimist. - Ben saf değilim, sadece iyimserim.

sade
(Argo) bog standard
sade
literal
sade
absolute

No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism. - Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.

It is exactly the same thing, just absolutely different. - Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.

sade
clear-cut
sade
singleminded
sade
without sugar
sade
restrained
sadeleşme
(Matematik) cancellation
sade
{s} bare

Tom just barely passed the test. - Tom testi sadece zar zor geçti.

I caught a big fish yesterday with my bare hands. - Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.

sade
artless
sade
severe

I just got over a severe illness. - Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.

sade
quiet

Tom just wanted some peace and quiet. - Tom sadece biraz huzur ve sessizlik istedi.

My wife and I would just like to go home quietly. - Karım ve ben sadece sessizce eve gitmek istiyoruz.

sade
black

Only the blackest of hearts could leave that poor kitty out on the street in the cold. - Sadece katı kalpli biri şu zavallı yavru kediyi bu soğukta sokağa terkedebilir.

He drinks his coffee black every time. - O, her zaman kahvesini sade içer.

sade
lowly
sade
conservative

No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism. - Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.

sade
unvarnished
sade
mere

The mere sight of a dog made her afraid. - Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.

It was a mere chance that I found it. - Onu bulmam sadece bir şanstı.

sade
frugal
sade
unmixed
sade
merely

She was merely stating a fact. - O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.

He said it merely as a joke. - O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.

sade
unsophisticated
sade
homely
sade
simple, plain, unadorned; unaffected, unpretentious
sade
simplificative
sade
russet
sade
rustic
sade
austere
sade
chaste
sade
(coffee) that's drunk black and unsweetened
sade
unadorned
sade
frugally
sade
plain; simple; pure; austere, modest; unmixed, neat; unadorned, unornamented; (kahve) black, without sugar
sade
homespun
sade
only, solely, merely, just
sade
attic
sade
arcadia
sade
undecked
sadeleşme
(a language's) becoming simpler or purer
sadeleşme
becoming simple, plain, or unaffected, acquiring simplicity, plainness, or unaffectedness
Englisch - Englisch

Definition von sadeleşmek im Englisch Englisch wörterbuch

Sade
{i} family name (Hebrew); Helen Folasade Adu (born 1959), famous English singer born in Nigeria
Sade
French writer of novels, plays, and short stories characterized by a preoccupation with sexual violence
sade
French soldier and writer whose descriptions of sexual perversion gave rise to the term `sadism' (1740-1814)
sade
alternative spelling of sadhe
Türkisch - Türkisch
Yalın bir durum almak, yalınlaşmak
SADE
(Osmanlı Dönemi) Sadakat, sıdk gibi mânâlara da gelir
SADE
(Osmanlı Dönemi) (Sayd. dan) Mâzi fiilidir. "Avlandı" mânâsındadır. ( dan) "Bağır, ilân et" mânâsına emirdir. Meydan okumak, âciz bırakmak mealinde ve i'caz yoluna işaret eder "sâd" diye okunur
Sade
minimal
Sade
şekersiz
sade
Süsü, gösterişi olmayan; yalın, gösterişsiz
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan (üslup): "Lirik şiir en halis şairlerin elinde gayet sadedir."- Y. K. Beyatlı
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan
sade
Yalnızca, yalnız, ancak, sadece
sade
Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz: "İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki, imrenmemek mümkün değil."- M. Ş. Esendal. Şekersiz (kahve). (sa: 'de) Yalnızca, yalnız, ancak, sadece: "Hem düşünmeli ki insan kısmı sade para ile doymaz."- R. N. Güntekin
sadeleşme
Sadeleşmek işi, yalınlaşma
sadeleşmek
Favoriten