He lived a simple life.
- Sade bir hayat yaşadı.
Tom ate plain and simple food.
- Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
Tom ate plain and simple food.
- Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
Plain white paper will do.
- Sadece beyaz kağıt yeterli.
This happened purely by accident.
- Bu sadece kazara oldu.
Everything he told us was pure fabrication.
- Onun bize anlattığı her şey sadece uydurmaydı.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
If you make a mistake, just cross it out neatly.
- Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Tom is just being modest.
- Tom sadece mütevazi oluyor.
Maybe Tom is just being modest.
- Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.
Norwegian reggae is very cool. Simply excellent.
- Norveç Reggae'si çok harika. Sadece mükemmel.
We just don't think it's cool.
- Biz sadece serin olduğunu düşünmüyoruz.
I'm not naive, I'm just an optimist.
- Ben saf değilim, sadece iyimserim.
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
It was just absolutely unbelievable.
- O sadece kesinlikle inanılmazdı.
Fadil got away with murder. Plain and simple.
- Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.
Tom ate plain and simple food.
- Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
- Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
The mere sight of a dog made her afraid.
- Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
It was a mere chance that I found it.
- Onu bulmam sadece bir şanstı.
This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
- Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
I'm just going to rest during the summer vacation.
- Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
I caught a big fish yesterday with my bare hands.
- Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
She was merely stating a fact.
- O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.
Don't look down on him merely because he is poor.
- Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.
I just got over a severe illness.
- Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.