Definition von sağlamak im Türkisch Englisch wörterbuch
- provide
The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
- Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
Television is a very important medium through which to provide information.
- Televizyon bilgi sağlamak için çok önemli bir araçtır.
- ensure
Everyone can help ensure that sentences sound correct, and are correctly spelled.
- Herkes cümlelerin doğru seslendirilmesini ve doğru bir biçimde yazılmasını sağlamak için yardımcı olabilir.
Tom promised to do everything within his power to ensure that this kind of thing wouldn't happen again.
- Tom bu tür bir şeyin tekrar olmamasını sağlamak için gücü dahilinde her şeyi yapacağını söyledi.
- supply
They were accused of supplying arms to terrorists.
- Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
- procure
- assure
- to provide; to procure, get, find; to gain, obtain; to achieve, win; to bring (something) about
- to supply, to obtain, to provide, to get, to secure, to procure; to ensure; to prove
- cater for
- cater
The net-cafes here cater to students; fees start at around a pound an hour.
- Buradaki net-kafeler öğrencilere yiyecek ve içecek sağlamaktadır; ücretler yaklaşık saati bir pounddan başlamaktadır.
- verify
- implement
- maintain
- fix
- lay on
- (Hukuk) to supply, to provide, to maintain, to ensure
- fend for
- find
- furnish
The river furnishes electric power to the town.
- Nehir şehre elektrik enerjisi sağlamaktadır.
- (destek) enlist
- extract
- arm
They were accused of supplying arms to terrorists.
- Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
- derive
- make
Tom makes a good living.
- Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır.
She makes a good living.
- O iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- lay in
- get out of
- fix up
- carry
- to ensure, guarantee
- obtain
- keep
I'd like to earn my keep while I'm staying with you.
- Seninle kalıyorken geçimimi sağlamak istiyorum.
It's difficult to keep order in this town.
- Bu kasabada düzeni sağlamak zordur.
- come in
- accommodate
- accommodate smb. with
- {f} yield
- {f} secure
- offer
- employ
- gain
They tried very hard to gain an advantage over one another.
- Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.
- (Matematik) prove
- insure
- provide for
- keep to the right
- enable to be
- extend
- derive from
- stand by
- drive on the right
- supply with
- get
The new subway enables me to get to school in 20 minutes.
- Yeni metro 20 dakika içinde okula gitmemi sağlamaktadır.
I'm sure I can speak French well enough to get by.
- Geçimimi sağlamak için Fransızcayı yeterince iyi konuşabileceğime eminim.
- endow with
- accommodate somebody with
- enable
The new subway enables me to get to school in 20 minutes.
- Yeni metro 20 dakika içinde okula gitmemi sağlamaktadır.
My new car enables me to go anywhere, anytime.
- Benim yeni arabam her zaman herhangi bir yere gitmeme olanak sağlamaktadır.
- generate
- enable to
- deliver
- enlist
- fix sb up with sth
- fit up
- administer
- fit up with
- reap
- allow
- {f} purvey
- {f} suck
- (Nükleer Bilimler) check
- return
- {f} provision
- provide with
- olanak sağlamak
- enable
- sağlamak (para/yiyecek)
- put up
- savaş malzemesi sağlamak
- munition
- uyum sağlamak
- accommodate
- ev sağlamak
- house
- mali destek sağlamak
- subsidize
- sağla
- provide
She provided the traveler with food and clothing.
- O, yolcuya yiyecek ve giyecek sağladı.
The government will provide interest-free loans to firms that participate in the program.
- Hükümet programa katılan firmalara faizsiz kredi sağlayacak.
- sağlama
- providing
Trying to teach a fool is like providing medical treatment for a dead man.
- Bir aptala öğretmeye çalışmak ölü bir adam için tıbbi tedavi sağlamak gibidir.
- olanak sağlamak
- allow
- yarar sağlamak
- utilize
- anlamasını sağlamak
- wake
- geri dönüşümünü sağlamak
- recycle
- huzuru sağlamak için kurulan yasadışı örgüt üyesi
- vigilante
- sağlama
- supply
They were accused of supplying arms to terrorists.
- Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
- sübvansiyon sağlamak
- subsidize
- tasarruf sağlamak
- save up
- giysi sağlamak
- clothe
- avantaj sağlamak
- gain advantage
- azalma sağlamak
- decrease
- dayanak sağlamak
- provide basis
- deneyim sağlamak
- gain experience
- düzen sağlamak
- make systematic
- düzen sağlamak
- systematize
- düzen sağlamak
- restore
- düzen sağlamak
- order
- düzen sağlamak
- organize
- fayda sağlamak
- gain favor
- fayda sağlamak
- cash on
- finansman sağlamak
- finance
- imkan sağlamak
- enable
- istihdam sağlamak
- (Ticaret) employ
- konfor sağlamak
- comfort
- olanak sağlamak
- allow of
- olanak sağlamak
- open up an opportunity
- olanak sağlamak
- along with facilitate
- olanak sağlamak
- give chance
- olanak sağlamak
- give somebody an opportunity
- olanak sağlamak
- make possible
- olanak sağlamak
- give someone opportunity
- olanak sağlamak
- give somebody a chance
- sağlama
- (Bilgisayar) proofing
- sağlama
- (Ticaret) accord
His speech did not accord with his feelings.
- Onun konuşması duygularıyla uyum sağlamadı.
- sağlama
- (Ticaret) trial balance
- sağlama
- enabling
- sağlama
- delivery
- sağlama
- (Bilgisayar) validation
- sağlama
- (Dilbilim) positively cause
- uyum sağlamak
- attune
- uyum sağlamak
- be attuned to
- uyum sağlamak
- transduce
- uyum sağlamak
- tone in
- uyum sağlamak
- accommodate oneself to
- uyum sağlamak
- accord with
- uyum sağlamak
- acclimatization
- uyum sağlamak
- harmonise with
- uyum sağlamak
- comply with
- uyum sağlamak
- attuned to
- uyum sağlamak
- correspond
- uyum sağlamak
- acclimatize
- uyum sağlamak
- (Tıp) adjust
- uyum sağlamak
- assort with
- uyum sağlamak
- get into
- uyum sağlamak
- make correspond
- uyum sağlamak
- (deyim) keep company with
- yarar sağlamak
- pay
- yarar sağlamak
- avail oneself of
- yarar sağlamak
- benefit
- yiyecek içecek sağlamak
- cater
- yiyecek ve içecek sağlamak
- cater
The net-cafes here cater to students; fees start at around a pound an hour.
- Buradaki net-kafeler öğrencilere yiyecek ve içecek sağlamaktadır; ücretler yaklaşık saati bir pounddan başlamaktadır.
- çözüm sağlamak
- provide solution
- gereksinimini sağlamak
- provide for
- olanak sağlamak
- facilitate
- sağla
- made available to
- sağla
- enable to be
- sağla
- {f} enabling
- sağla
- {f} stand by
- sağla
- {f} supply
Can you supply me with all I need?
- Bütün ihtiyaç duyduklarımı bana sağlayabilir misin?
Supply me with this information as soon as possible.
- En kısa sürede bana bu bilgiyi sağlayın.
- sağla
- provide for
They had a lot of children to provide for.
- Onların, geçimini sağlayacak bir sürü çocukları vardı.
He is unable to provide for his family.
- O, ailesinin geçimini sağlayamaz.
- sağla
- make available to
- sağla
- {f} provided
She provided for her old age.
- Onun yaşlılığında geçimini sağladı.
We provided them with money and clothes.
- Biz onlara para ve giysi sağladık.
- sağla
- employ
Japanese companies generally provide their employees with uniforms.
- Japon şirketleri genellikle çalışanlarına üniforma sağlar.
The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees.
- Şirket tüm çalışanları için sağlık bakımı ve hayat sigortası avantajları sağlar.
- sağla
- provide with
- sağla
- enable to
- sağla
- lay on
- sağla
- supply with
- sağla
- {f} supplying
They were accused of supplying arms to terrorists.
- Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
- sağlama
- verification
- sağlama
- {i} supplying
They were accused of supplying arms to terrorists.
- Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
- sağlama
- provision
- düzen sağlamak
- restore order
- fayda sağlamak
- Take an advantage, suck advantage out of, cash in, cash on
- fayda sağlamak
- Be useful
- geçim sağlamak çabası
- effort to provide livelihoods
- hizmet sağlamak
- Provide service
- kalacak yer sağlamak
- accommodate
- katkı sağlamak
- to contibute, help, donate
- katkı sağlamak
- contribute
- kazanmasını sağlamak
- gained to ensure
- olanak sağlamak
- Facilitate, enable
- olmasını sağlamak
- to ensure
- oyalanmasını sağlamak
- To ensure that votes
- oynamasını sağlamak
- play to ensure
- sağlama
- {i} proof
- uyum sağlamak
- Be attuned to, accommodate oneself, orient oneself, accord, coordinate, fall with, harmonize, orientate oneself
- Sağlama
- checksum
- ahenk sağlamak
- to secure unity and order (in a place)
- anlamasını sağlamak
- make understand
- avantaj sağlamak
- get the whip hand of smb
- balansını sağlamak
- equilibrate
- beraberliği sağlamak
- square
- beraberliği sağlamak
- equalize
- denge sağlamak
- ballast
- dengesini sağlamak
- (Hukuk) stabilizing
- dengeyi sağlamak
- cancel out
- dengeyi sağlamak için yapılan ikinci hareket
- remise
- dikkat çekmesini sağlamak
- throw into relief
- dikkat çekmesini sağlamak
- make a lion of
- dikkat çekmesini sağlamak
- relieve
- dikkat çekmesini sağlamak
- lionize
- disiplin sağlamak
- discipline
- disiplini sağlamak
- proctor
- disiplini sağlamak
- prog
- dolaylı yoldan sağlamak
- wangle
- döküman sağlamak
- document
- döner sermaye sağlamak
- habilitate
- düşünmesini sağlamak
- bang sense into smb
- erzak sağlamak
- purvey
- erzak sağlamak
- to victual
- evin geçimini sağlamak
- bring home the bacon
- eşitlik sağlamak
- to equalize
- farklı olmasını sağlamak
- characterize
- fayda sağlamak
- turn to good purpose
- fon sağlamak
- (Ticaret) fund-raising
- gelmesini sağlamak
- call up
- geri ödemesi olmayan yardım sağlamak
- (Hukuk) to provide non-repayable aid
- getiri sağlamak
- return
- geçimini sağlamak
- earn one's keep
- geçimini sağlamak
- support oneself
- geçimini sağlamak
- live on
He has a pension to live on.
- Geçimini sağlamak için bir emekli maaşı var.
- geçimini sağlamak
- live on by
- geçimini sağlamak
- live off
- geçimini sağlamak
- fend for oneself
- görmesini sağlamak
- awake smb. to smth
- görmesini sağlamak
- disabuse
- görmesini sağlamak
- waken
- görmesini sağlamak
- disabuse of
- güven sağlamak
- brought into safety
- güven sağlamak
- bring into safety
- güvenliği sağlamak
- to pacify
- güvenliği sağlamak
- police
- güç sağlamak
- power
- haksız kazanç sağlamak
- make a big haul