sağlıklı

listen to the pronunciation of sağlıklı
Türkisch - Englisch
healthy

A healthy man does not know the value of health. - Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.

Is eating healthy more expensive? - Sağlıklı yemek daha pahalı mıdır?

in good health

It's better to be poor and in good health than rich and ill. - Yoksul ve sağlıklı olmak zengin ve hasta olmaktan iyidir.

He has not been in good health for some years. - O, birkaç yıldır sağlıklı değil.

well

Sports make us healthy in mind as well as in body. - Spor hem zihni hem bedeni sağlıklı yapar.

Whether sick or well, she is always cheerful. - Hasta da olsa sağlıklı olsa o her zaman mutludur.

wholesome

All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living. - Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır.

She prepares wholesome meals for her family. - Ailesi için sağlıklı yemekler hazırlar.

fit

Tom seems to be as fit as a fiddle. - Tom çok sağlıklı görünüyor.

She's healthy and fit. - O, sağlıklı ve fittir.

healthful

Eating healthfully can help prevent heart disease. - Sağlıklı bir şekilde yemek yemek kalp hastalığını önlemeye yardımcı olabilir.

salutary
florid
bonny
healthy, bonny, in good health; sound, reliable
sanatory
healthy, in good health
right

This video recorder doesn't work right. - Bu video kaydedici sağlıklı çalışmıyor.

The seasoning is just right. - Baharat tam sağlıklıydı.

reliable, trustworthy, sound: sağlıklı bir haber a reliable piece of news
whole

I don't think it's very healthy to cut out whole groups of foods like fats. - Yağlar gibi komple bir yiyecek grubunu kesmeyi çok sağlıklı bulmuyorum.

She prepares wholesome meals for her family. - Ailesi için sağlıklı yemekler hazırlar.

husky
ruddy
salubrious
sound

He is sound in both mind and body. - O hem zihinsel hem de bedensel olarak sağlıklıdır.

Nature endowed her with both a sound mind and a sound body. - Doğa ona hem sağlıklı bir akıl hem de sağlıklı bir vücut bahşetti.

in good nick
bouncing
sanative
well-thought-out, carefully considered; well-planned
good

Tom seems to be in good health. - Tom sağlıklı gibi görünüyor.

Fresh air is necessary to good health. - Taze hava sağlıklı olmak için gereklidir.

sturdy
all right
reliable
rugged
fine

She gave birth to a fine healthy baby. - Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.

A healthy curiosity is truly a fine thing. - Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.

hygienic
lusty
sanitary
in the pink of condition
fresh

The food is fresh and healthy. - Gıda, taze ve sağlıklıdır.

Fresh air is necessary to good health. - Taze hava sağlıklı olmak için gereklidir.

as right as rain
(deyim) in the pink
healthier

They ate healthier foods. - Onlar daha sağlıklı gıdalar yediler.

If he had trained himself harder at that time, he would be healthier now. - O zaman kendini daha iyi eğitmiş olsaydı, o şimdi daha sağlıklı olacaktı.

hale
sağlık
health

Health workers aid people in need. - Sağlık çalışanları ihtiyacı olan insanlara yardım eder.

For health and pleasure! - Sağlık ve lezzet için!

sağlıklı düşünebilen
clear headed
sağlıklı görünmek
look rosy about the gills
sağlıklı gıda malzemeleri dükkanı
health food store
sağlıklı hal
tone
sağlıklı hale getirme
sanitation
sağlıklı karar
balanced judgment
sağlıklı karar
clear judgment
sağlıklı olma
being healthy
sağlıklı olma
salubrity
sağlıklı olma
heartiness
sağlıklı olmak
flourish
sağlıklı psikolojik durum
good psychology
sağlıklı sonuç
healthy result
sağlık
sanitary

Sanitary conditions in the refugee camps were terrible. - Mülteci kamplarındaki sağlık koşulları çok kötüydü.

sağlık
welfare
sağlık
sense of well being
sağlık
fitness
sağlık
well being
sağlık
sanitarian
sağlık
healthy

A carrot is a healthy snack. - Havuç sağlıklı bir aperatiftir.

A healthy man does not know the value of health. - Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.

sağlık
curative
sağlık
wellness
sağlık
medical

It would be unethical for me to tell you about Tom's medical problems. - Tom'un sağlık problemlerini sana anlatmak etik olmazdı.

Tom can't get along on his salary because he has high medical expenses. - Tom yüksek sağlık giderleri olduğu için maaşıyla geçinemiyor.

sağlık
hygienic
sağlık
soundness
sağlık
healthiness
sağlık
salubrity
Erken yatmak erken kalkmak insanı sağlıklı zengin ve akıllı yapar
(Atasözü) Early to bed and early to rise makes a man healthy, wealthy and wise
sağlık
healthcare

Some healthcare workers spend more time doing paperwork than taking care of patients. - Bazı sağlık çalışanları hastalara bakmak yerine evrak işleri yaparak daha çok zaman geçirmektedirler.

Sağlık
(Tıp) tonicity
ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı
sound in mind and body
sağlık
health; sanitary
sağlık
wellbeing
son derece sağlıklı
(deyim) hale and hearty
temiz ve sağlıklı
bracing
turp gibi sağlıklı
(deyim) fighting fit
Türkisch - Türkisch
Sağlam, doğru, güvenilir, gerçek: "Kendine saygısı olan, sağlıklı bir adam başkalarına da en büyük saygıyı duyar."- Y. Kemal
Sağlık durumu iyi olan, sağlam; esen, sıhhatli
Sağlık durumu iyi olan, sağlam, esen, sıhhatli
Sağlam, doğru, güvenilir, gerçek
esen
sıhhatli
sağlıklı yaşam
Sağlık kurallarına dikkat ederek sürdürülen hayat
sağlık
Vücudun iyi veya kötü olması durumu
sağlık
Vücudun hasta olmaması durumu, vücut esenliği, esenlik, sıhhat
sağlık
Sağ, canlı, diri olma durumu
sağlık
bakınız: salık
sağlık
Sağ, canlı, diri olma durumu: "Aradan dört beş yıl geçince bir yerden de haber gelmeyince sağlığından umutlarını kesmişler."- M. Ş. Esendal. bakınız salık
sağlıklı
Favoriten