Don't listen to him, he's talking nonsense.
- Onu dinleme, o saçma sapan konuşuyor.
I am fed up with your nonsense.
- Saçmalıklarından bıktım.
Absolutely nonsensical things happen in this world.
- Kesinlikle bu dünyada saçma sapan şeyler oluyor.
He was so drunk, his explanations were nonsensical.
- O çok sarhoştu, onun açıklamaları saçma sapandı.
Twitter is a good example of absurdity.
- Twitter, saçmalıklara iyi bir örnektir.
Your method of teaching English is absurd.
- Senin İngilizce öğretme yöntemin saçmadır.
I need to ask you a silly question.
- Sana saçma bir soru sormalıyım.
Don't be silly. I can't do it.
- Saçmalama, onu yapamam.
Aren't you being just a little unreasonable?
- Sadece biraz saçma davranmıyor musun?
Writing with chalk is trivial.
- Tebeşirle yazmak saçmadır.
Don't bother your parents with such a trivial thing.
- Anne babanı böyle saçma bir şeyle rahatsız etme.
As with all things, take from this video any wisdom that is useful, and discard the bullshit.
- Her şeyde olduğu gibi, bu videodan yararlı olan her türlü bilgeliği alın, ve saçmalığı atın.
I got it, so no bullshit, okay?
- Anladım, bu yüzden saçmalık yok, değil mi?
The sentence is senseless, but correct.
- Bu cümle saçma ama hatasız.
How could you make such a foolish mistake?
- Nasıl böyle saçma bir hata yapabilirsin?
It is foolish of him to pay for it again.
- Yeniden ödeyerek saçmalık etti.
His essay is rubbish.
- Onun denemesi saçmalık.
My good books barely sold anything, while the trash I wrote made me rich.
- Yazdığım saçma kitap beni zengin yaparken iyi kitaplarım zar zor bir şeyler sattı.
Isn't buying paintings for the office a little frivolous?
- Ofis için resim satın almak biraz saçma değil mi?
Apocryphal stories are the most fun variety of bullshit.
- Uydurma hikayeler en eğlenceli saçmalık türüdür.
I got it, so no bullshit, okay?
- Anladım, bu yüzden saçmalık yok, değil mi?
Obviously, such arguments are preposterous.
- Açıkçası, bu tür tartışmalar çok saçma.
Tom's story is preposterous.
- Tom'un hikayesi çok saçma.
Stop it. You're being ridiculous.
- Kes şunu. Saçmalıyorsun.
Whoever told you such a ridiculous story?
- Böylesine saçma bir hikayeyi sana kim anlattı?
They must be crazy to believe such nonsense.
- Onlar böyle saçmalıklara inanmak için deli olmalılar
Sami's lies got bigger and more outlandish.
- Sami'nin yalanları daha büyük ve daha saçma.