Restrictive practices can be damaging for industries.
- Sınırlayıcı uygulamalar sanayiler için zararlı olabilir.
Freedom of speech was tightly restricted.
- İfade özgürlüğü ciddi şekilde sınırlandı.
Mexico is bordered on the north by the United States.
- Meksika kuzeyde Abd tarafından sınırlanmıştır.
All countries have a responsibility to preserve the ancestral relics of every people group within their borders, and to pass these on to the coming generations.
- Bütün ülkelerin sınırları dahilinde her insan gurubuyla ilgili tarihi eserleri korumak ve bunları gelecek nesillere aktarmak için bir sorumluluğu vardır.
The firemen localized the fire.
- İtfaiyeciler yangını sınırladılar.
She knows her limitations.
- O, kendi sınırlarını bilir.
Tom likes to push the limits.
- Tom sınırları zorlamayı sever.
Our freedoms are being limited.
- Özgürlüklerimiz sınırlanıyor.
Those children have limited verbal skills.
- Şu çocuklar sözlü becerilerini sınırladı.
Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature.
- Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.
Entrance is restricted to those above 18.
- Giriş 18 yaş üstü olanlara sınırlandırılmıştır.
Freedom of speech was tightly restricted.
- İfade özgürlüğü ciddi şekilde sınırlandı.
Many families went west to make a new life on the frontier.
- Çok sayıda aile sınırda yeni bir hayat kurmak için batıya gitti.
Many families left to make a new life on the frontier.
- Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için ayrıldı.
The Rhine is the boundary between France and Germany.
- Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.
This river forms the boundary between the two prefectures.
- Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.
Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature.
- Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.
Brian intends to strictly limit the money he uses.
- Brian kullandığı parayı kesinlikle sınırlamak niyetinde.
The army is in the north to protect the border.
- Ordu sınırı korumak için kuzeydedir.
Border fights were common.
- Sınır kavgaları yaygındı.
In towns, speed is limited to 50 km/h.
- Şehirlerde hız sınırı 50 km / h dir.
We have limited resources.
- Sınırlı kaynaklarımız var.
It is important to know your own limitations.
- Kendi sınırlarını bilmen önemlidir.
Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
- Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
This river forms the boundary between the two prefectures.
- Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.
Such matters are beyond the bounds of human knowledge.
- Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.
There is no limit to human progress.
- İnsanlığın ilerlemesi için sınır yoktur.
There is a limit to how much one can tolerate.
- Birinin ne kadar tahammül edeceğine dair bir sınır var.
The political party crossed the margin of five percent in the first polls.
- Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.
Layla suffered from borderline personality disorder.
- Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.
Tom has a deadline to meet.
- Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.
Soccer is not necessarily confined to men.
- Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.
Confine your remarks to the matter we are discussing.
- Yorumlarını tartıştığımız konuyla sınırla.
Stupidity knows no bounds.
- Aptallık hiçbir sınır tanımaz.
I'm sorry, I didn't mean to overstep my bounds.
- Üzgünüm, sınırımı aşmak istemedim.