There was jam in the electric outlet.
- Elektrik prizinde sıkışıklık vardı.
Tom helped me out of a jam.
- Tom sıkışıklıktan çıkmama yardım etti.
The roads here are congested.
- Buradaki yollar sıkışık.
I'm not pressed for money.
- Paraya sıkışık değilim.
He is always pressed for money.
- O her zaman paraya sıkışıktır.
I want to move out of this cramped room as soon as I can.
- Bu sıkışık odadan elimden geldiğince çabuk taşınmak istiyorum.
It's very small and cramped.
- Bu çok küçük ve sıkışık.