sıkışıklık

listen to the pronunciation of sıkışıklık
Türkisch - Englisch
jam

There was jam in the electric outlet. - Elektrik prizinde sıkışıklık vardı.

Tom helped me out of a jam. - Tom sıkışıklıktan çıkmama yardım etti.

congestion
tightness; being tightly wedged or jammed; closeness; congestion
denseness
constriction
squeeze
press
block
being hard up (for money)
closeness; jam
being hard pressed (for time)
density
stringency
sıkışık
{s} congested

The roads here are congested. - Buradaki yollar sıkışık.

sıkışık
jammed
sıkışık
dense
sıkışık
crowded
sıkışık
(deyim) cheek by jowl
sıkışık
{s} pressed

I'm not pressed for money. - Paraya sıkışık değilim.

He is always pressed for money. - O her zaman paraya sıkışıktır.

sıkışık
cramped

I want to move out of this cramped room as soon as I can. - Bu sıkışık odadan elimden geldiğince çabuk taşınmak istiyorum.

It's very small and cramped. - Bu çok küçük ve sıkışık.

sıkışık
(Bilgisayar) condensed
sıkışık
pushed
sıkışık
close, serried; crowded; cramped
sıkışık
constricted
sıkışık
hard up (for money); (time) when one is hard up (for money)
sıkışık
tight; tightly wedged or jammed; placed very close together; very crowded, congested
sıkışık
serried
sıkışık
hard pressed (for time); (time) when one is hard pressed (for time)
sıkışık
hard pressed
sıkışık
chock
sıkışık
straitened
Türkisch - Türkisch
Sıkışık olma durumu
Sıkışık
daraç
sıkışık
Sıkışmış bir durumda olan: "Size bu kadar ücreti niye ödemekteyiz, böyle sıkışık anlarımızda?"- A. İlhan
sıkışık
Sıkışmış bir durumda olan