süresince

listen to the pronunciation of süresince
Türkisch - Englisch
during

Many peasants died during the drought. - Kıtlık süresince birçok köylü öldü.

Her cellphone rang during class. - Ders süresince telefonu çaldı.

throughout
along
whilst
throughout, over the entire course of
for

I waited for the bus in the snow as long as two hours. - İki saat süresince karın içinde otobüsü bekledim.

over
while
(Konuşma Dili) in the course of
as long as

I waited for the bus in the snow as long as two hours. - İki saat süresince karın içinde otobüsü bekledim.

through

He worked through the night. - O, gece süresince çalıştı.

süre
period

Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently. - Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.

I will stay here for a short period. - Burada kısa bir süre için kalacağım.

süre
duration
süre
time

The room has been empty for a long time. - Oda uzun süredir boş.

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

süre
span

He has a short attention span. - Kısa bir dikkat süresi var.

What is the average life span in Japan? - Japonya'da ortalama yaşam süresi nedir?

süre
timetable
süre
{i} term

I suppose it's different when you think about it over the long term. - Sanırım onun hakkında uzun süre düşündüğünde o farklıdır.

The president's term of office is four years. - Başkanın görev süresi dört yıldır.

süre
(Bilgisayar) time period
süre
gamut
süre
gange
süre
distance

Keep distance from trucks and other vehicles when driving. - Araba sürerken kamyonlardan ve diğer araçlardan uzak durun.

süre
period of time

I looked after him for a period of time. - Ben bir süre için onun bakımını üstlendim.

Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism. - Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.

süre
(Ticaret) time limit
süre
limitation
süre
life

She soon adjusted herself to village life. - Kısa sürede kendini köy hayatına alıştırdı.

Tom soon adapted himself to school life. - Tom kısa sürede kendini okul hayatına alıştırdı.

süre
(Bilgisayar) progress

Tom has made steady progress. - Tom sürekli ilerleme kaydetti.

süre
headway
süre
interval
süre
due

Applications are due by Monday. - Başvurular için süre sonu pazartesi.

Great successes are due to constant efforts. - Büyük başarılar sürekli çabalar nedeniyledir.

süre
grace
süre
(Bilgisayar) dur

He started to tell us his experiences during his stay in America. We were all ears. - Amerika'da kaldığı süredeki deneyimlerini bize anlatmaya başladı. Biz dikkat kesildik.

They went skiing during their date. - Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.

süre
(Bilgisayar) for

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

They have lived here for a long time. - Onlar uzun süredir burada yaşıyor.

süre
while

For a while she did nothing but stare at me. - Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı.

While there is life, there is hope. - Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.

süre
space

Spacewalks usually last between five and eight hours, depending on the job. - Uzay yürüyüşleri genellikle işe bağlı olarak, beş ve sekiz saat arasında sürer.

Dr. Valeri Polyakov, a Russian cosmonaut, was in space from January 8, 1994 to March 1995. He holds the record for the longest continuous stay in space. - Dr. Valeri 8 ocak 1994 ten Mart 1995 e kadar uzayda kalan bir Rus kozmonottur. Uzayda en uzun süre kalma rekorunu elinde bulunduruyor.

süre
meantime

In the meantime you can just put on a sweater if you're cold. - Bu süre zarfında eğer üşüyorsan sadece bir kazak giy.

süre
spell

The natives were tormented by a long spell of dry weather. - Yerlilere uzun süre kurak havayla işkence yapıldı.

süre
duration length
süre
season

My season ticket expires on March 31. - Benim sezon biletimin süresi 31 Martta doluyor.

süre
(Latin) dies
1 saat süresince
for an hour
1 saat süresince
for one hour
süre
for the duration
süre
while for
süre
length of time
hafta sonu süresince
over the weekend
süre
respite
süre
continuance
süre
period, duration, space
süre
(tanınan) notice
süre
stretch
süre
(film) screen time
süre
length

The length of our stay there will be one week. - Bizim orada kalma süremiz bir hafta olacak.

süre
(Hukuk) term, time
süre
run

He did his best but soon saw that he could not compete with such a fast runner. - O elinden geleni yaptı ama kısa sürede böyle bir hızlı atlet ile rekabet edemeyeceğini gördü.

How long does Tony run every day? - Tony her gün ne kadar süre çalışır?

süre
bout

A bout lasts about five minutes. - Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.

Türkisch - Türkisch

Definition von süresince im Türkisch Türkisch wörterbuch

Süre
müddet
süre
Gelin giysizi yapılan bir çeşit kumaş
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet: "Hükümdar gibi davrandığınız sürece hükümdar sayılırsınız."- T. Oflazoğlu
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet
süresince
Favoriten