If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
- Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
The union went out on a strike for an indefinite period.
- Sendika belirsiz bir süre için greve gitti.
If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
- Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
The room has been empty for a long time.
- Oda uzun süredir boş.
She has a short attention span.
- Onun kısa bir dikkat süresi var.
He has a short attention span.
- Kısa bir dikkat süresi var.
Nancy has been on good terms with my sister for more than five years.
- Nancy beş yıldan fazla süredir ablam ile iyi ilişkiler içindedir.
I suppose it's different when you think about it over the long term.
- Sanırım onun hakkında uzun süre düşündüğünde o farklıdır.
Keep distance from trucks and other vehicles when driving.
- Araba sürerken kamyonlardan ve diğer araçlardan uzak durun.
She was sent to a psychiatric hospital for an indefinite period of time.
- O belirsiz bir süre için bir akıl hastanesine gönderildi.
I looked after him for a period of time.
- Ben bir süre için onun bakımını üstlendim.
As long as there's life, there is hope.
- Hayat olduğu sürece, ümit vardır.
She soon adjusted herself to village life.
- Kısa sürede kendini köy hayatına alıştırdı.
Tom has made steady progress.
- Tom sürekli ilerleme kaydetti.
Her deathly paleness is due to long illness.
- Uzun süredir hasta olduğundan rengi bembeyaz olmuş.
Applications are due by Monday.
- Başvurular için süre sonu pazartesi.
The software company collapsed during the recession.
- Yazılım şirketi ekonomik durgunluk sürecinde büyük başarısızlığa uğradı.
They went skiing during their date.
- Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.
They have lived here for a long time.
- Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
- Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
While there is life, there is hope.
- Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
For a while she did nothing but stare at me.
- Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı.
Spacewalks usually last between five and eight hours, depending on the job.
- Uzay yürüyüşleri genellikle işe bağlı olarak, beş ve sekiz saat arasında sürer.
Air atoms and molecules are constantly escaping to space from the exosphere.
- Hava atomları ve molekülleri sürekli egzosferden uzaya kaçmaktadır.
In the meantime you can just put on a sweater if you're cold.
- Bu süre zarfında eğer üşüyorsan sadece bir kazak giy.
The natives were tormented by a long spell of dry weather.
- Yerlilere uzun süre kurak havayla işkence yapıldı.
My season ticket expires on March 31.
- Benim sezon biletimin süresi 31 Martta doluyor.
The length of our stay there will be one week.
- Bizim orada kalma süremiz bir hafta olacak.
I have to go soon because I left the engine running.
- Motoru açık bıraktığım için kısa sürede gitmeliyim.
He can run a hundred meters in less than ten seconds.
- O, on saniyeden daha az bir süre içinde yüz metre koşabilir.
A bout lasts about five minutes.
- Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.