Definition von sürekli, sürekli im Türkisch Englisch wörterbuch
- constantly, continually
- sürekli
- perpetual
Perpetual devotion to what a man calls his business, is only to be sustained by perpetual neglect of many other things.
- kendi işini sürekli fedakarlık olarak tanımlayan biri, sadece diğer bir çok şeyi ihmal ederek sürdürülebilir.
Latin is a perpetual language.
- Latince sürekli bir dildir.
- sürekli
- constant
There is nothing in this world constant, but inconstancy.
- Bu dünyada değişkenlikten başka sürekli bir şey yoktur.
That child's constant screaming gives me gray hairs.
- O çocuğun sürekli çığlığı saçlarımı ağarttı.
- sürekli
- permanent
The man turned permanently blue after he drank the silver solution.
- Adam, gümüş solüsyonu içtikten sonra sürekli olarak mavileşti.
A permanent is extra.
- Süreklilik ekstra bir maliyettir.
- sürekli
- consistent
Sami consistently denied having an affair with Layla.
- Sami, Leyla ile ilişkisi olduğunu sürekli olarak reddetti.
As recent research shows, the life expectancy in Japan is consistently increasing.
- Yakın zamanda yapılan araştırmalara göre, Japonya'daki yaşam beklentisi sürekli olarak artıyor.
- sürekli
- constantly
People who are constantly copying others do it because they can't think for themselves.
- İnsanlar kendilerini düşünemedikleri için onu sürekli başkalarını kopyalayan insanlar yaparlar.
He is constantly complaining.
- O, sürekli şikâyet ediyor.
- sürekli
- consistently
He has consistently endeavored to help the poor.
- Fakirlere sürekli yardım etmeye gayret etti.
Crime rates have been consistently decreasing over the past few decades.
- Suç oranları son birkaç on yılda sürekli olarak düşüyor.
- sürekli olarak
- (Hukuk) permanently
The man turned permanently blue after he drank the silver solution.
- Adam, gümüş solüsyonu içtikten sonra sürekli olarak mavileşti.
- sürekli
- (Hukuk) durable
- sürekli
- ceaselessly
- sürekli
- confirmed
- sürekli
- steady
I've never had a steady job.
- Asla sürekli bir işim olmadı.
Do you have a steady girlfriend?
- Sürekli çıktığın bir kız arkadaşın var mı?
- sürekli
- hourly
- sürekli
- secular
- sürekli
- habitual
- sürekli
- chronic
- sürekli
- lasting
- sürekli
- continually
He became bad-tempered, continually criticized his wife's cooking and complained of a pain in his stomach.
- O kötü huylu oldu, sürekli karısının yemeklerini eleştirdi ve midesindeki bir ağrıdan şikâyet etti.
Peter is continually making phone calls to his mother.
- Peter sürekli annesiyle telefon görüşmesi yapıyor.
- sürekli
- ceaseless
- sürekli
- abiding
- sürekli
- all the time
Tom watches TV all the time.
- Tom sürekli TV izler.
Tom used to pick on Mary all the time when they were in elementary school.
- Tom, onlar ilkokuldayken, sürekli Mary'ye sataşırdı.
- sürekli
- continual, continuous, constant, permanent, perpetual, incessant; ceaselessly, without cease, all the time
- sürekli
- running
- sürekli
- continuously
The north wind blew continuously all day.
- Kuzey rüzgarı bütün gün sürekli esti.
In swimming pools, water is continuously pumped through a filter.
- Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.
- sürekli
- nonstop
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
- Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
- sürekli
- continual
The continual noise deafened us.
- Sürekli gürültü bizi sağır etti.
Human beings, whether they realise it or not, continually seek happiness.
- İnsanlar, bunun farkında olsun veya olmasın, sürekli mutluluk ararlar.
- sürekli
- enduring
- sürekli
- sustained
Perpetual devotion to what a man calls his business, is only to be sustained by perpetual neglect of many other things.
- kendi işini sürekli fedakarlık olarak tanımlayan biri, sadece diğer bir çok şeyi ihmal ederek sürdürülebilir.
- sürekli
- assiduous
- sürekli
- persistent
You're persistent, aren't you?
- Sen süreklisin, değil mi?
- sürekli
- standing
- sürekli
- all day long
- sürekli
- everlastingly
- sürekli
- imprescriptible
- sürekli
- perennial
- sürekli müşteri
- patron
- sürekli olarak
- perpetually
- sürekli olarak
- continually
She complained continually that there was no money left.
- O sürekli olarak para kalmadığından şikayet ediyordu.
If the universe is full of stars, why doesn't their light continually light up the entire sky?
- Eğer evren yıldızlarla doluysa, neden onların ışığı sürekli olarak tüm evreni aydınlatmıyor?
- -den beri sürekli olarak
- ever since
- sürekli
- continuum
- sürekli
- unceasing
- sürekli
- everlasting
- sürekli
- on
- sürekli
- substantive
- sürekli
- uninterrupted
- sürekli
- (Askeri) dwell at/on
- sürekli
- without cease
- sürekli
- unrelenting
- sürekli
- invariable
- sürekli
- persistently
- sürekli
- unrelieved
- sürekli
- unremitting
- sürekli
- regularly
When I was at school, we were caned regularly. Nowadays, it's illegal in many schools for a teacher to hit a student.
- Ben okuldayken, sürekli dövülürdük. Bugünlerde, birçok okulda bir öğretmenin bir öğrenciye vurması yasadışıdır.
Did you know that men who regularly take the birth control pill don't get pregnant?
- Sürekli olarak doğum kontrol hapı alan insanların hamile kalmayacaklarını biliyor muydunuz?
- sürekli
- non stop
- sürekli
- discontinuously
- sürekli
- lastingly
- sürekli
- (deyim) for good and all
- sürekli
- (Ticaret) runner
- sürekli
- (Ticaret) currently
- sürekli
- sering
- sürekli
- day after day
It rained day after day.
- Sürekli yağmur yağdı.
- sürekli
- (Dilbilim) progressive
- sürekli
- on and on
The teacher talked on and on.
- Öğretmen sürekli konuştu.
- sürekli
- unbroken
In nostalgic moments we may tend to think of childhood as a time of almost unbroken happiness.
- Nostaljik anlarda biz neredeyse sürekli olarak çocukluğu düşünme eğiliminde olabiliriz.
- sürekli
- durative
- sürekli
- stable
- sürekli
- (Ticaret) prolonged
- sürekli
- non-stop
I've been listening to this song non-stop since this morning.
- Bu şarkıyı bu sabahtan beri sürekli dinliyorum.
- sürekli
- (Ticaret) regular
When I was at school, we were caned regularly. Nowadays, it's illegal in many schools for a teacher to hit a student.
- Ben okuldayken, sürekli dövülürdük. Bugünlerde, birçok okulda bir öğretmenin bir öğrenciye vurması yasadışıdır.
I have finally regained my regular form.
- Nihayet sürekli formumu yeniden kazandım.
- sürekli
- settled
- sürekli
- unabating
- sürekli
- continued
We appreciate your continued support.
- Sürekli desteğinize minnettarız.
When a word is borrowed from another language, it frequently begins by having the same meaning; but with continued use in both languages, the now separate words may accrete disparate connotations.
- Bir kelime başka dilden ödünç alındığı zaman, sık sık aynı anlama sahip olarak başlar; ancak her iki dilde de sürekli kullanımı ile, şimdi ayrı kelimeler farklı çağrışımları artırabilir.
- sürekli adres
- permanent address
- sürekli akım
- continuous flow
- sürekli bakış
- gaze
- sürekli beton
- (İnşaat) monolithic concrete
- sürekli devrim
- permanent revolution
- sürekli durum
- steady state
- sürekli döküm
- (Mekanik) continuous casting
- sürekli evren
- (Bilgisayar,Teknik) continuous population
- sürekli evrim
- (Bilgisayar,Biyoloji) open ended evolution
- sürekli eylem
- (Bilgisayar) continuous action
- sürekli eğitim
- continuing training
- sürekli form
- (Bilgisayar) tractor feed
- sürekli form
- (Bilgisayar) continuous forms
- sürekli izge
- (Bilgisayar,Fizik) continuous spectrum
- sürekli izleme
- continuous monitoring
- sürekli iş
- permanent job
- sürekli kesir
- continued fraction
- sürekli kültür
- continuous culture
- sürekli kılmak
- perpetuate
- sürekli okuma
- (Bilgisayar) continuous play
- sürekli olarak
- on and on
- sürekli olarak
- all the time
- sürekli olarak
- abidingly
- sürekli ortam
- continuum
- sürekli pazar
- (Ticaret) continuous market
- sürekli salım
- (Tıp) sustained release
- sürekli salım
- (Tıp) continuous-release
- sürekli yayın
- periodical
- sürekli yük
- permanent load
- sürekli çalma
- (Bilgisayar) continuous play
- sürekli
- (Dilbilim) continuant
- sürekli olarak
- constantly
I am constantly forgetting names.
- Sürekli olarak isimleri unutuyorum.
I'm constantly telling her to behave herself.
- Ona sürekli olarak terbiyesini takınmasını söylüyorum.
- sürekli ünsüz
- continuant
- daimi / sürekli nitelik
- (Hukuk) inclusive nature
- doğal kaynaklar üzerinde sürekli egemenlik ilkesi
- (Hukuk) permanent sovereignty over natural resources
- hücre metabolizmasında sürekli değişme
- engram
- kutuplarda sürekli donmuş toprak
- permafrost
- muharip komutan; komutan; sürekli veri kaydı
- (Askeri) combatant commander; commander; continuous data recording
- sigara kullanma (sürekli)
- regular smoking
- sürekli
- incessant
A bird is incessantly singing in my balcony.
- Bir kuş sürekli olarak balkonumda ötüyor.
This incessant noise drives me mad.
- Bu sürekli gürültü beni deli ediyor.
- sürekli acı var
- It hurts constantly
- sürekli akım
- continuous current
- sürekli akış
- continuous flow
- sürekli ateş
- (Askeri) continuous fire
- sürekli ateş
- drumfire
- sürekli ateş etmek
- blaze away
- sürekli benzetim
- continuous simulation
- sürekli bir denetimin sağlanması
- (Hukuk) to carry out continuous monitoring
- sürekli biçimde
- permanently
- sürekli borç
- (Ticaret) perpetual loan
- sürekli boya
- permanent tint
- sürekli bütçe
- (Ticaret) perpetual budget
- sürekli bütçe
- (Ticaret) continuous budget
- sürekli dalga
- periodical wave
- sürekli dalga
- continuous wave
- sürekli dalga
- continuos wave
- sürekli denetim
- continuous control
- sürekli değişen
- kaleidoscopic
- sürekli değişen manzara
- kaleidoscope
- sürekli değişmeler
- chops and changes
- sürekli difüzyon
- continuous diffusion
- sürekli diplomasi temsilcileri
- (Hukuk) permanent diplomatic agents
- sürekli don
- (Jeoloji,Teknik) permafrost
- sürekli endişe
- obsession
- sürekli esnek
- permanently elastic
- sürekli eğme
- continuous arch
- sürekli fonksiyon
- continuous function
- sürekli form
- continuous form
- sürekli fırın
- continuous furnace
- sürekli giymek
- have in constant wear
- sürekli gözlemci
- (Hukuk) permanent observer
- sürekli gözlemci temsilciliği
- (Hukuk) permanent mission of observation
- sürekli güç
- continuous power
- sürekli hadde
- continuous mill
- sürekli hak
- (Ticaret) imprescriptible right
- sürekli hasar
- permanent damage
- sürekli hata
- permanent error
- sürekli hesaplanan darbe noktası
- (Askeri) continuously computed impact point
- sürekli hız
- (Denizbilim) prolonged speed
- sürekli istasyon değişimi; kişisel muhabere sistemi; esas kontrol gemisi; tali i
- (Askeri) permanent change of station; personal communications system; primary control ship; processing subsystem; processor controlled strapping
- sürekli istihbarat ihtiyacı
- (Askeri) continuing intelligence requirement
- sürekli içmek
- (Konuşma Dili) like one's bottle
- sürekli iş
- permanent situation
- sürekli iş değiştiren kimse
- floater
- sürekli işlem
- continuous processing
- sürekli işlev
- continuous function
- sürekli karla kaplı alan
- snowfield
- sürekli karlı
- nival
- sürekli kendinden söz eden
- egotistical
- sürekli kendinden söz eden kimse
- egotist
- sürekli kiriş
- (İnşaat,Teknik) continuous girder
- sürekli kiriş
- continuous beam
- sürekli kiriş
- beam continuous
- sürekli kontrol
- continuous control
- sürekli kontrol altında
- in leading strings
- sürekli kontrol altında
- in leading reins
- sürekli konuş
- rabbit on
- sürekli kâğıt
- continuous form
- sürekli küme
- (Matematik,Teknik) continuous set
- sürekli makas
- continuous truss
- sürekli modu
- (Bilgisayar) permanent mode
- sürekli mıknatıs
- permanent magnet
- sürekli ocak
- continuous furnace
- sürekli olarak
- on
- sürekli olarak
- continuously, continually, all the time
- sürekli olarak
- incessantly
A bird is incessantly singing in my balcony.
- Bir kuş sürekli olarak balkonumda ötüyor.
- sürekli olarak
- continuously
In swimming pools, water is continuously pumped through a filter.
- Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.
Tom called Mary continuously.
- Tom sürekli olarak Mary'yi aradı.
- sürekli olarak
- evermore
- sürekli olarak
- invariably
- sürekli olarak
- in ordinary
- sürekli otlak
- (Tarım) permanent pasture
- sürekli oturma yeri
- (Hukuk) habitual residence
- sürekli oyun
- (Bilgisayar) continuous kernel game
- sürekli plak
- continuous slab
- sürekli rahatsız eden
- shrill
- sürekli rahatsız eden
- besetting
- sürekli simülasyon
- continuous simulation
- sürekli sömel
- long strip footing
- sürekli süzme
- permanent filtration
- sürekli tarafsız devlet
- (Hukuk) permanently neutral state
- sürekli tarafsızlaştırılmış devlet
- (Hukuk) permanently neutralized state
- sürekli tavlama
- continuous annealing
- sürekli tayf
- continuous-x-ray spectrum
- sürekli temel
- (İnşaat) wall footing
- sürekli temel
- (İnşaat,Teknik) continuous footing
- sürekli temel
- (İnşaat) strip foundation
- sürekli temsilci
- (Hukuk) permanent representative
- sürekli temsilcilik
- (Hukuk) permanent mission
- sürekli tuvaleti gelme
- tenesmus
- sürekli yap
- (Bilgisayar) make permanent
- sürekli yağış
- (Tarım) continuous rainfall
- sürekli yük
- continuous load
- sürekli çarpım
- continued multiplication
- sürekli çiçek açma
- everbloom
- sürekli örnek
- (Tıp) continuous sample
- sürekli ünsüz
- phonetics continuant
- sürekli üyeler
- (Hukuk) permanent members
- sürekli şey
- permanency
- yarı sürekli
- semi-permanent