sürekli

listen to the pronunciation of sürekli
Türkisch - Englisch
perpetual

Perpetual devotion to what a man calls his business, is only to be sustained by perpetual neglect of many other things. - kendi işini sürekli fedakarlık olarak tanımlayan biri, sadece diğer bir çok şeyi ihmal ederek sürdürülebilir.

Change alone is eternal, perpetual, immortal. - Tek başına değişim, sürekli, sonsuz ve ölümsüzdür.

constant

His wife nags him constantly. - Karısı ona sürekli dırdır ediyor.

She suffers from constant neuralgia. - O, sürekli nevraljiden acı çekmektedir.

{s} continuous

The cost of living is going up continuously. - Yaşamanın maliyeti sürekli yükseliyor.

It rained continuously all day. - Tüm gün sürekli yağmur yağdı.

permanent

A permanent is extra. - Süreklilik ekstra bir maliyettir.

The man turned permanently blue after he drank the silver solution. - Adam, gümüş solüsyonu içtikten sonra sürekli olarak mavileşti.

consistent

He has consistently endeavored to help the poor. - Fakirlere sürekli yardım etmeye gayret etti.

As recent research shows, the life expectancy in Japan is consistently increasing. - Yakın zamanda yapılan araştırmalara göre, Japonya'daki yaşam beklentisi sürekli olarak artıyor.

constantly

He is constantly complaining. - O, sürekli şikâyet ediyor.

Sally was constantly changing her hairstyle. - Sally saç stilini sürekli değiştiriyordu.

consistently

Crime rates have been consistently decreasing over the past few decades. - Suç oranları son birkaç on yılda sürekli olarak düşüyor.

As recent research shows, the life expectancy in Japan is consistently increasing. - Yakın zamanda yapılan araştırmalara göre, Japonya'daki yaşam beklentisi sürekli olarak artıyor.

(Hukuk) durable
ceaselessly
confirmed
steady

I've never had a steady job. - Asla sürekli bir işim olmadı.

There was a steady increase in population. - Nüfusta sürekli bir artış vardı.

hourly
secular
habitual
chronic
lasting
continually

He became bad-tempered, continually criticized his wife's cooking and complained of a pain in his stomach. - O kötü huylu oldu, sürekli karısının yemeklerini eleştirdi ve midesindeki bir ağrıdan şikâyet etti.

Peter is continually making phone calls to his mother. - Peter sürekli annesiyle telefon görüşmesi yapıyor.

ceaseless
abiding
all the time

Tom used to pick on Mary all the time when they were in elementary school. - Tom, onlar ilkokuldayken, sürekli Mary'ye sataşırdı.

I have to blow my nose all the time. - Sürekli burnumu temizlemek zorundayım.

continual, continuous, constant, permanent, perpetual, incessant; ceaselessly, without cease, all the time
running
continuously

In swimming pools, water is continuously pumped through a filter. - Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.

The cost of living is going up continuously. - Yaşamanın maliyeti sürekli yükseliyor.

nonstop

Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment. - Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.

continual

He became bad-tempered, continually criticized his wife's cooking and complained of a pain in his stomach. - O kötü huylu oldu, sürekli karısının yemeklerini eleştirdi ve midesindeki bir ağrıdan şikâyet etti.

She complained continually that there was no money left. - O sürekli olarak para kalmadığından şikayet ediyordu.

enduring
sustained

Perpetual devotion to what a man calls his business, is only to be sustained by perpetual neglect of many other things. - kendi işini sürekli fedakarlık olarak tanımlayan biri, sadece diğer bir çok şeyi ihmal ederek sürdürülebilir.

assiduous
persistent

You're persistent, aren't you? - Sen süreklisin, değil mi?

standing
all day long
everlastingly
imprescriptible
perennial
continuum
unceasing
everlasting
on
substantive
uninterrupted
(Askeri) dwell at/on
without cease
unrelenting
invariable
persistently
unrelieved
unremitting
regularly

Did you know that men who regularly take the birth control pill don't get pregnant? - Sürekli olarak doğum kontrol hapı alan insanların hamile kalmayacaklarını biliyor muydunuz?

When I was at school, we were caned regularly. Nowadays, it's illegal in many schools for a teacher to hit a student. - Ben okuldayken, sürekli dövülürdük. Bugünlerde, birçok okulda bir öğretmenin bir öğrenciye vurması yasadışıdır.

non stop
discontinuously
lastingly
(deyim) for good and all
(Ticaret) runner
(Ticaret) currently
sering
day after day

It rained day after day. - Sürekli yağmur yağdı.

(Dilbilim) progressive
on and on

The teacher talked on and on. - Öğretmen sürekli konuştu.

unbroken

In nostalgic moments we may tend to think of childhood as a time of almost unbroken happiness. - Nostaljik anlarda biz neredeyse sürekli olarak çocukluğu düşünme eğiliminde olabiliriz.

durative
stable
(Ticaret) prolonged
non-stop

I've been listening to this song non-stop since this morning. - Bu şarkıyı bu sabahtan beri sürekli dinliyorum.

(Ticaret) regular

He's a regular at the bars and pubs around here. - Bu civardaki barlara ve birahanelere sürekli takılır.

When I was at school, we were caned regularly. Nowadays, it's illegal in many schools for a teacher to hit a student. - Ben okuldayken, sürekli dövülürdük. Bugünlerde, birçok okulda bir öğretmenin bir öğrenciye vurması yasadışıdır.

settled
unabating
continued

We appreciate your continued support. - Sürekli desteğinize minnettarız.

When a word is borrowed from another language, it frequently begins by having the same meaning; but with continued use in both languages, the now separate words may accrete disparate connotations. - Bir kelime başka dilden ödünç alındığı zaman, sık sık aynı anlama sahip olarak başlar; ancak her iki dilde de sürekli kullanımı ile, şimdi ayrı kelimeler farklı çağrışımları artırabilir.

(Dilbilim) continuant
incessant

This incessant noise drives me mad. - Bu sürekli gürültü beni deli ediyor.

A bird is incessantly singing in my balcony. - Bir kuş sürekli olarak balkonumda ötüyor.

insistent
sürekli olarak
(Hukuk) permanently

The man turned permanently blue after he drank the silver solution. - Adam, gümüş solüsyonu içtikten sonra sürekli olarak mavileşti.

sürekli müşteri
patron
sürekli olarak
perpetually
sürekli olarak
continually

She complained continually that there was no money left. - O sürekli olarak para kalmadığından şikayet ediyordu.

I continually go to the market. - Ben sürekli olarak pazara giderim.

sürekli adres
permanent address
sürekli akım
continuous flow
sürekli bakış
gaze
sürekli beton
(İnşaat) monolithic concrete
sürekli devrim
permanent revolution
sürekli durum
steady state
sürekli döküm
(Mekanik) continuous casting
sürekli evren
(Bilgisayar,Teknik) continuous population
sürekli evrim
(Bilgisayar,Biyoloji) open ended evolution
sürekli eylem
(Bilgisayar) continuous action
sürekli eğitim
continuing training
sürekli form
(Bilgisayar) tractor feed
sürekli form
(Bilgisayar) continuous forms
sürekli izge
(Bilgisayar,Fizik) continuous spectrum
sürekli izleme
continuous monitoring
sürekli
permanent job
sürekli kesir
continued fraction
sürekli kültür
continuous culture
sürekli kılmak
perpetuate
sürekli okuma
(Bilgisayar) continuous play
sürekli olarak
on and on
sürekli olarak
all the time
sürekli olarak
abidingly
sürekli ortam
continuum
sürekli pazar
(Ticaret) continuous market
sürekli salım
(Tıp) sustained release
sürekli salım
(Tıp) continuous-release
sürekli yayın
periodical
sürekli yük
permanent load
sürekli çalma
(Bilgisayar) continuous play
sürekli olarak
constantly

My uncle constantly causes his family trouble. - Amcam sürekli olarak ailesine başına bela olur.

I am constantly forgetting names. - Sürekli olarak isimleri unutuyorum.

sürekli ünsüz
continuant
sürekli acı var
It hurts constantly
sürekli akım
continuous current
sürekli akış
continuous flow
sürekli ateş
(Askeri) continuous fire
sürekli ateş
drumfire
sürekli ateş etmek
blaze away
sürekli benzetim
continuous simulation
sürekli bir denetimin sağlanması
(Hukuk) to carry out continuous monitoring
sürekli biçimde
permanently
sürekli borç
(Ticaret) perpetual loan
sürekli boya
permanent tint
sürekli bütçe
(Ticaret) perpetual budget
sürekli bütçe
(Ticaret) continuous budget
sürekli dalga
periodical wave
sürekli dalga
continuous wave
sürekli dalga
continuos wave
sürekli denetim
continuous control
sürekli değişen
kaleidoscopic
sürekli değişen manzara
kaleidoscope
sürekli değişmeler
chops and changes
sürekli difüzyon
continuous diffusion
sürekli diplomasi temsilcileri
(Hukuk) permanent diplomatic agents
sürekli don
(Jeoloji,Teknik) permafrost
sürekli endişe
obsession
sürekli esnek
permanently elastic
sürekli eğme
continuous arch
sürekli fonksiyon
continuous function
sürekli form
continuous form
sürekli fırın
continuous furnace
sürekli giymek
have in constant wear
sürekli gözlemci
(Hukuk) permanent observer
sürekli gözlemci temsilciliği
(Hukuk) permanent mission of observation
sürekli güç
continuous power
sürekli hadde
continuous mill
sürekli hak
(Ticaret) imprescriptible right
sürekli hasar
permanent damage
sürekli hata
permanent error
sürekli hesaplanan darbe noktası
(Askeri) continuously computed impact point
sürekli hız
(Denizbilim) prolonged speed
sürekli istasyon değişimi; kişisel muhabere sistemi; esas kontrol gemisi; tali i
(Askeri) permanent change of station; personal communications system; primary control ship; processing subsystem; processor controlled strapping
sürekli istihbarat ihtiyacı
(Askeri) continuing intelligence requirement
sürekli içmek
(Konuşma Dili) like one's bottle
sürekli
permanent situation
sürekli iş değiştiren kimse
floater
sürekli işlem
continuous processing
sürekli işlev
continuous function
sürekli karla kaplı alan
snowfield
sürekli karlı
nival
sürekli kendinden söz eden
egotistical
sürekli kendinden söz eden kimse
egotist
sürekli kiriş
(İnşaat,Teknik) continuous girder
sürekli kiriş
continuous beam
sürekli kiriş
beam continuous
sürekli kontrol
continuous control
sürekli kontrol altında
in leading strings
sürekli kontrol altında
in leading reins
sürekli konuş
rabbit on
sürekli kâğıt
continuous form
sürekli küme
(Matematik,Teknik) continuous set
sürekli makas
continuous truss
sürekli modu
(Bilgisayar) permanent mode
sürekli mıknatıs
permanent magnet
sürekli ocak
continuous furnace
sürekli olarak
on
sürekli olarak
continuously, continually, all the time
sürekli olarak
incessantly

A bird is incessantly singing in my balcony. - Bir kuş sürekli olarak balkonumda ötüyor.

sürekli olarak
continuously

You cannot get along with him because he speaks continuously. - O sürekli olarak konuştuğu için onunla anlaşamazsın.

In swimming pools, water is continuously pumped through a filter. - Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.

sürekli olarak
evermore
sürekli olarak
invariably
sürekli olarak
in ordinary
sürekli otlak
(Tarım) permanent pasture
sürekli oturma yeri
(Hukuk) habitual residence
sürekli oyun
(Bilgisayar) continuous kernel game
sürekli plak
continuous slab
sürekli rahatsız eden
shrill
sürekli rahatsız eden
besetting
sürekli simülasyon
continuous simulation
sürekli sömel
long strip footing
sürekli süzme
permanent filtration
sürekli tarafsız devlet
(Hukuk) permanently neutral state
sürekli tarafsızlaştırılmış devlet
(Hukuk) permanently neutralized state
sürekli tavlama
continuous annealing
sürekli tayf
continuous-x-ray spectrum
sürekli temel
(İnşaat) wall footing
sürekli temel
(İnşaat,Teknik) continuous footing
sürekli temel
(İnşaat) strip foundation
sürekli temsilci
(Hukuk) permanent representative
sürekli temsilcilik
(Hukuk) permanent mission
sürekli tuvaleti gelme
tenesmus
sürekli yap
(Bilgisayar) make permanent
sürekli yağış
(Tarım) continuous rainfall
sürekli yük
continuous load
sürekli çarpım
continued multiplication
sürekli çiçek açma
everbloom
sürekli örnek
(Tıp) continuous sample
sürekli ünsüz
phonetics continuant
sürekli üyeler
(Hukuk) permanent members
sürekli şey
permanency
-den beri sürekli olarak
ever since
daimi / sürekli nitelik
(Hukuk) inclusive nature
doğal kaynaklar üzerinde sürekli egemenlik ilkesi
(Hukuk) permanent sovereignty over natural resources
hücre metabolizmasında sürekli değişme
engram
kutuplarda sürekli donmuş toprak
permafrost
muharip komutan; komutan; sürekli veri kaydı
(Askeri) combatant commander; commander; continuous data recording
sigara kullanma (sürekli)
regular smoking
yarı sürekli
semi-permanent
Türkisch - Türkisch
Englisch - Türkisch

Definition von sürekli im Englisch Türkisch wörterbuch

periodical sürekli yayin
periyodik
sürekli
Favoriten