Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
- Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
Ben hiçbir şeye acele etmek istemedim.
- I didn't want to rush into anything.
Seni acele ettirmek istemiyorum ama bir sonraki otobüsü yakalamaya çalışalım.
- I don't want to rush you, but let's try to catch the next bus.
O, aceleyle yemeğe alışkındır.
- He is used to eating in a rush.
Acele etmeye gerek yok.
- There's no need to rush.
Tom genellikle telaş içerisinde yemek yer.
- Tom usually eats in a rush.
Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
- Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning.
Sabah koşuşturmacası şimdi zirvede.
- The morning rush is at its peak now.
Acele etmeyin, zamanımız var.
- We have time, there's no rush.
Evlenmek için acele etmeyin.
- Don't rush into marriage.
Acele etmeyin, zamanımız var.
- We have time, there's no rush.
Acele etmene rağmen, sen hazır değilsin.
- Although you rushed, you're not ready.
Biz bunu aceleye getirmek istemiyoruz.
- We don't want to rush it.
Herkes bana doğru hücum etti.
- Everybody rushed towards me.
Altına hücûm burada başladı.
- The gold rush began here.
Onu hastaneye yetiştirmek zorundayız. O fena halde yaralı.
- We have to rush him to the hospital. He's badly injured.
Don't rush your client or he may withdraw.
rush one's dinner.
The shuttle rushes passengers from the station to the airport.
a rush on the quaterback.
rush job.
A rush of business can be difficult to handle effectively for its unexpected volume.
The rollercoaster gave me a rush.
Many errors were made in the rush to finish.
rush week.
a rush of footsteps.