rush, haste; urgency

listen to the pronunciation of rush, haste; urgency
Englisch - Türkisch

Definition von rush, haste; urgency im Englisch Türkisch wörterbuch

hurry
{f} acele etmek

Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim. - I said we don't have to hurry.

Üzgünüm, ama acele etmek zorundayım. Bunu detaylı açıklamak için vaktim yok. - Sorry, but I have to hurry. I have no time to explain this in detail.

hurry
{i} acele

Buradan aceleyle ayrıldı. - She left here in a hurry.

Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın. - Hurry up, or you will be late for the last train.

hurry
{i} telaş

John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu. - John was in such a hurry that he had no time for talking.

Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu. - Tom was in no particular hurry to get back home.

hurry
ivedilenmek
hurry
ivmek
hurry
çabuklaştırmak
hurry
acele ettirmek
hurry
aceleyle gitmek/göndermek
hurry
acele ile göndermek
hurry
{f} acele et

Acele et, yoksa treni kaçıracaksın. - Hurry up, or you'll miss the train.

Acele et, yoksa treni kaçıracaksın. - Hurry up or you'll miss the train.

hurry
hurr telaşlan/telaşlandır
hurry
(fiil) acele etmek, hızlandırmak, aceleye getirmek, acele ettirmek, sıkıştırmak, çabuk olmak
hurry
{ü} hızlan

İşi hızlandırmak zorunda kaldım. - I had to hurry the work.

hurry
telâşla
hurry
{f} aceleyle götürmek/getirmek
hurry
{f} aceleye getirmek
Englisch - Englisch
{i} hurry
rush, haste; urgency
Favoriten