Düşünmek için zamanım yoktu. Kanaate dayalı karar almak zorundaydım.
- I didn't have time to think. I had to make a judgment call.
Sadece merhaba demek için arıyorum.
- I'm just calling to say hi.
O bana bir yalancı demekten geri kalmadı.
- He as good as called me a liar.
Havaalanına vardığımda onu aradım.
- Arriving at the airport, I called her up.
İki gün içinde beni yeniden ara.
- Call me again in two days.
Tom Mary'yi ona geç kalacağını söylemek için aradı.
- Tom called Mary to tell her he'd be late.
Tom geç kalacağını Mary'ye söylemek için aradı.
- Tom called to tell Mary that he'd be late.
Bir gün seni ziyaret etmek istiyorum.
- I would like to call on you one of these days.
Biz, randevusuz başkalarını ziyaret etmekten kaçınmalıyız.
- We must avoid calling on others without an appointment.
Now I have to leave, they're calling for my flight.
- Jetzt muss ich gehen, sie rufen gerade meinen Flug auf.
I will call a policeman.
- Ich werde einen Polizisten rufen.