Bu reddetmek için zor bir teklif.
- That's a tough offer to refuse.
Tom Mary'nin yardımını reddetmekle hata yaptı.
- Tom was wrong to refuse Mary's help.
Yumurta kabuklarını organik çöp tenekesine atın.
- Throw the egg shells in the organic rubbish bin.
Bu belgeleri çöpe atmayın!
- Don't throw these documents in the rubbish!
Onun denemesi saçmalık.
- His essay is rubbish.
Onun denemesi saçmalık.
- His essay is rubbish.
Rosa Parks, beyaz bir yolcuya koltuğunu bırakmayı reddetti.
- Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger.
Doktorlar ikinci operasyonu uygulamayı reddettiler.
- Doctors refused to perform a second operation.
Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.
- I refuse to obey you any longer.
Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
Aw, rubbish! Though at least this means you have time to play football.
This has been a rubbish day, and it's about to get worse: my mother-in-law is coming to stay.
Rubbish! I did nothing of the sort!.