Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
- Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
Tom odalarından birini bir üniversite öğrencisine kiralayarak ekstra para kazandı.
- Tom made some extra money by renting one of his rooms to a college student.
Odaları değiştirebilir miyim?
- Could I change rooms?
Bizim dairemizin beş tane odası var.
- Our flat has five rooms.
Dairede üç oda var mı?
- There are three rooms in the apartment?
Odada 2 tane pencere var.
- The room has two windows.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
Hangi odada kalmak istersiniz?
- In which room would you like to stay?
Oturma odası yemek odasına bitişiktir.
- The living room adjoins the dining room.
Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
- This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
Sami iyi bir mekandaydı.
- Sami was in a good room.
ABD'de tuvalet ve banyonun aynı mekanda olduğunun farkında değildim.
- I wasn't aware that the toilet and the bath are in the same room in the United States.
Bekleme salonunda beş hasta vardı.
- Five patients were in the waiting room.
Kasıtlı bir şekilde bana baktı ve toplantı salonundan ayrıldı.
- She looked at me in a deliberate way and left the meeting room.
Odadaki herkes ne meydana geldiğiyle ilgili sersemledi.
- Everyone in the room was stunned by what happened.
Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
- When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
Televizyon için yer açmalısın.
- You must make room for the television.
Arabanızda ayıracak yer var mı?
- Is there any room to spare in your car?
Bir pansiyonda yaşıyorum.
- I live in a rooming house.
Neden odanı temizlemedin?
- Why haven't you cleaned your room?
Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.
- Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement.
Herkes için yeterli boş yer var.
- There's enough room for everybody.
O odada gerçekten oturmak istemiyorum.
- I really don't want to sit in that room.
Doctor Watson roomed with Sherlock Holmes at Baker Street.
The room was on its feet.
He explains they have enough room to stand and lie down, points out the little cup to brush our teeth, and the place where they pray.
Go to your room!.
Nor shalt thou give me room to doubt whether it be necessity or love, that inspires this condescending impulse.
Miss Bingley made no answer, and soon afterwards she got up and walked about the room.
There are major disagreements within the Coalition and politicians always want to retain room for manoeuvre.
Some users may not be able to access the AOL room.
... they buy the song, and then they get into chat rooms and ...
... So I do a lot of that really -- I saw the yoga rooms here. ...