En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.
- The rightmost lane is now under construction.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?
- Did the error occur right from the start or later on? - When?
Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests.
Sanırım sen haklısın.
- I think you're right.
Amanın, sen haklısın, ben onu hiç bilmiyordum.
- Oh my, you're right, I didn't know that at all.
Her zaman haklı olduğun konusunda ısrar ediyorsun.
- You always insist that you are in the right.
Onu yazman gerektiği doğrudur.
- It is right that you should write it.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
Birinin haklı diğerinin hatalı olduğunu gerçekten söyleyebileceğimizi sanmıyorum.
- I don't think we can really say that one is right and the other is wrong.
Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
- These items must be returned to their rightful owner.
Bir bisiklet yolu doğrudan doğruya evimin önünden geçer.
- A bike path goes right past my house.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Anahtarı sağa doğru dönder.
- Turn the key to the right.
Sola mı yoksa sağa mı döneceğimi bilmiyorum.
- I don't know whether to turn left or right.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Sami her zaman her durumda haklı olmak istiyor.
- Sami always wants to be right in all situations.
Herkes haklı olmak ister.
- Everyone wants to be right.
Tamamen isabetli bir soru sordular.
- They asked a question that was right on the mark.
Tom bir şeyin oldukça doğru olmadığından kuşkulanmaya başladı.
- Tom began to suspect something wasn't quite right.
Tom'un mezuniyet törenine gitmemek gerçekten doğru olmazdı.
- It just wouldn't be right not to go to Tom's graduation ceremony.
Onun arabasının sağa doğru döndüğünü gördüm.
- I saw his car veering to the right.
O, sağa doğru keskin bir dönüş yaptı.
- He made a sharp turn to the right.
Ben şimdi tamamen iyiyim.
- I am quite all right now.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Hemen doktoru arayın.
- Call the doctor right away.
O, hemen geri döneceğini söyledi.
- She said she would be back right away.
Onu düzeltmek için ne gerekiyorsa yapacağım.
- I'll do whatever it takes to make it right.
İşleri düzeltmek için yalnızca birkaç güne daha ihtiyacım var.
- I only need another few days to make things right.
Pekala. Şimdi gidiyorum.
- All right. I'm leaving.
Bu, kulağa pek hoş gelmiyor.
- That doesn't sound right.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
O, iş için uygun adamdır.
- He is the right man for the job.
Şu anda olmam gereken başka bir yer var.
- There's somewhere else I need to be right now.
Derhal ilgilenilmesi gereken daha büyük sorunlarımız var.
- We have bigger problems that need to be taken care of right away.
Tamam, şimdi yetki bende.
- All right, I'm in charge now.
Tamamen haklısın, Tom.
- You're exactly right, Tom.
Haklı olduğuna tamamen ikna olmadım.
- I am not wholly convinced that you are right.
Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
- Tom looks like he's too tired to help us right now.
Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.
- Tom has as much right to be here as Mary does.
Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- Cheer up! Everything will soon be all right.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Sağ tarafınıza yatın.
- Lie on your right side.
Sola dönerseniz, restoranı sağ tarafınızda bulursunuz.
- Turning to the left, you will find the restaurant on your right.
Bu hataları düzeltmelisin.
- You must put these mistakes right.
Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
- Rightists often dislike regulatory legislation.
Beni suçlamak seni daha iyi hissettiriyorsa, dosdoğru git.
- If blaming me makes you feel better, go right ahead.
Dosdoğru bize geliyor!
- It's coming right at us!
Eğer doğru olarak hatırlıyorsam, onlar kuzenler.
- They are cousins, if I remember rightly.
Baharat tam sağlıklıydı.
- The seasoning is just right.
Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır.
- All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living.
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Ben işi düzgün yapabilirim!
- I can do the job right!
Aklı başında biri nasıl bununla aynı fikirde olmaz?
- How could anyone in their right mind disagree with this?
Aklı başında biri öyle bir şeyi nasıl yapabilir?
- How could anyone in their right mind do something like that?
En güvenilir adamım ol.
- Be my right-hand man.
Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
- Cheer up! Everything will soon be all right.
O düzenli yemek yemiyor. Ben onun hasta olduğunu düşünüyorum.
- He's not eating right. I think he's sick.
Mayuko doğruca eve gitti.
- Mayuko went right home.
Bir otelde oda kiraladım ve doğruca yatmaya gittim.
- I checked into a hotel and went right to sleep.
Bu iki çizgi dik açılıdır.
- These two lines are at right angles.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Bu tam olarak doğru değil.
- That's not exactly right.
Tom nereye gittiğini tam olarak biliyordu.
- Tom knew right where he was going.
Benim için her şey yolunda gitti.
- Everything went right for me.
Onunla işler yolunda.
- It's all right with him.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom arrived at just the right moment.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
O düzenli yemek yemiyor. Ben onun hasta olduğunu düşünüyorum.
- He's not eating right. I think he's sick.
Bunun çabuk yapılmasını mı istiyorsun yoksa doğru dürüst yapılmasını mı istiyorsun?
- Do you want this done quickly or do you want this done right?
Hiç kimse dürüst ve enerjik bir şekilde iyi ve adil bir neden için savaşma hakkınızı inkar edemez.
- No one will deny your right to fight honestly and energetically for a good and just cause.
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.
- The rightmost lane is now under construction.
Onun ofisi orada sağda.
- His office is right up there.
Sağdan bir sonraki sokağa sap.
- Turn right on the next street.
Arapça, sağdan sola doğru yazılır.
- Arabic is written from right to left.
She tried the rightmost door first.
Start with the rightmost one and work towards the left.
After the accident, her right leg was slighly shorter than her left.
I thought you'd made a mistake, but it seems you were right all along.
When the wind died down, the ship righted.
Luckily we arrived right at the start of the film.
The political right holds too much power.
You have no right to go through my book.
'You lost?' / Colin spun round. Looking at him was a nurse, her eyebrows raised. / 'No, I'm right, thanks,' said Colin.
The pharmacy is just on the right past the bookshop.
The kitchen counter formed a right angle with the back wall.
Righting all the wrongs of the war will be impossible.
The tow-truck righted what was left of the automobile.
We're on the side of right in this contest.
The fog was right hard to see through so I was on Tom Pritchard before I saw him.