Ben sadece yasal olarak benim olanı istiyorum.
- I only want what is rightfully mine.
Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
- These items must be returned to their rightful owner.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?
- Did the error occur right from the start or later on? - When?
Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
- Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
Sanırım sen haklısın.
- I think you're right.
Her zaman haklı olduğun konusunda ısrar ediyorsun.
- You always insist that you are in the right.
Amanın, sen haklısın, ben onu hiç bilmiyordum.
- Oh my, you're right, I didn't know that at all.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Doğru akıl bir yerde kalmayan akıldır.
- The right mind is the mind that does not remain in one place.
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
- These items must be returned to their rightful owner.
Evini hemen satmayı gerçekten istiyor musun?
- Do you really want to sell your house right now?
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Bir bisiklet yolu doğrudan doğruya evimin önünden geçer.
- A bike path goes right past my house.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
O, masayı sağa doğru kaydırdı.
- He moved the desk to the right.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Herkes haklı olmak ister.
- Everyone wants to be right.
Sami her zaman her durumda haklı olmak istiyor.
- Sami always wants to be right in all situations.
Tamamen isabetli bir soru sordular.
- They asked a question that was right on the mark.
Cevabınızın yanlış ya da doğru olması önemli değil.
- It doesn't matter whether your answer is right or wrong.
Çalışmamı kopyalamana izin vermem doğru olmazdı.
- It wouldn't be right that I'd let you copy my work.
O, sağa doğru keskin bir dönüş yaptı.
- He made a sharp turn to the right.
O, masayı sağa doğru kaydırdı.
- He moved the desk to the right.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
- Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
Ben şimdi tamamen iyiyim.
- I am quite all right now.
Şirket savaştan hemen sonra başlayan bir grup girişimci tarafından alındı.
- The company is owned by a group of entrepreneurs who started it right after the war.
Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim.
- There are merits and demerits to both your opinions so I'm not going to decide right away which to support.
İşleri düzeltmek için yalnızca birkaç güne daha ihtiyacım var.
- I only need another few days to make things right.
Yanlış yaptığımız şeyi düzeltmek zorundayız.
- We have to put right what we have done wrong.
Bu, kulağa pek hoş gelmiyor.
- That doesn't sound right.
Pekâlâ. Diğer on beş Almanca cümleyi tercüme edip, ondan sonra ayrılacağım.
- All right. I'll translate another fifteen sentences in German, and then leave.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
O, iş için uygun adamdır.
- He is the right man for the job.
Araştırmamız gereken yer tam burası.
- Right here is where we need to search.
Şu anda olmam gereken başka bir yer var.
- There's somewhere else I need to be right now.
Tamam, şimdi yetki bende.
- All right, I'm in charge now.
Tamamen haklısın, Tom.
- You're exactly right, Tom.
Şu anda tamamen ciddiyim.
- I'm being completely serious right now.
Tom, şimdi o sorunu çözemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
- Tom appears to be too tired to tackle that problem right now.
Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
- Tom looks like he's too tired to help us right now.
Bay Ford şimdi iyidir.
- Mr Ford is all right now.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- In America cars drive on the right side of the road.
Sağ tarafınıza yatın.
- Lie on your right side.
Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
- Rightists often dislike regulatory legislation.
Bu sokaktan düz git ve bankadan sağa dön.
- Go along this street and turn right at the bank.
Dosdoğru bize geliyor!
- It's coming right at us!
Beni suçlamak seni daha iyi hissettiriyorsa, dosdoğru git.
- If blaming me makes you feel better, go right ahead.
Eğer doğru olarak hatırlıyorsam, onlar kuzenler.
- They are cousins, if I remember rightly.
Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır.
- All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living.
Bu video kaydedici sağlıklı çalışmıyor.
- This video recorder doesn't work right.
Ben işi düzgün yapabilirim!
- I can do the job right!
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Aklı başında hiç kimse gece şu ormanda yürümez.
- No one in their right mind would walk in those woods at night.
Tom'un aklı başında değil.
- Tom isn't in his right mind.
En güvenilir adamım ol.
- Be my right-hand man.
Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
- Rightists often dislike regulatory legislation.
Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
- Cheer up! Everything will soon be all right.
Mayuko doğruca eve gitti.
- Mayuko went right home.
Bir otelde oda kiraladım ve doğruca yatmaya gittim.
- I checked into a hotel and went right to sleep.
Bu iki çizgi dik açılıdır.
- These two lines are at right angles.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Bu tam olarak doğru değil.
- That isn't exactly right.
Tom nereye gittiğini tam olarak biliyordu.
- Tom knew right where he was going.
Benim için her şey yolunda gitti.
- Everything went right for me.
Şimdi her şey yolunda.
- Everything is all right now.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom arrived at just the right moment.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
O düzenli yemek yemiyor. Ben onun hasta olduğunu düşünüyorum.
- He's not eating right. I think he's sick.
Bunun çabuk yapılmasını mı istiyorsun yoksa doğru dürüst yapılmasını mı istiyorsun?
- Do you want this done quickly or do you want this done right?
Hiç kimse dürüst ve enerjik bir şekilde iyi ve adil bir neden için savaşma hakkınızı inkar edemez.
- No one will deny your right to fight honestly and energetically for a good and just cause.
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?
- Did the error occur right from the start or later on? - When?
Arapça, sağdan sola doğru yazılır.
- Arabic is written from right to left.
Sağdan ilk sokağa dön.
- Take the first street to the right.
Sağdan bir sonraki sokağa sap.
- Turn right on the next street.
Ben sadece yasal olarak benim olanı istiyorum.
- I only want what is rightfully mine.
After the accident, her right leg was slighly shorter than her left.
I thought you'd made a mistake, but it seems you were right all along.
When the wind died down, the ship righted.
Luckily we arrived right at the start of the film.
The political right holds too much power.
You have no right to go through my book.
'You lost?' / Colin spun round. Looking at him was a nurse, her eyebrows raised. / 'No, I'm right, thanks,' said Colin.
The pharmacy is just on the right past the bookshop.
The kitchen counter formed a right angle with the back wall.
Righting all the wrongs of the war will be impossible.
The tow-truck righted what was left of the automobile.
We're on the side of right in this contest.
The fog was right hard to see through so I was on Tom Pritchard before I saw him.
Ne euer will it breake, ne euer bend. / Wherefore Morddure it rightfully is hight.
The only purpose for which power can be rightfully exercised over any member of a civilized community, against his will, is to prevent harm to others. His own good, either physical or moral, is not sufficient warrant. -- John Stuart Mill.
... treated as the rightful "owners" of their workplace, with the power to set policy. For ...
... and setting an example for the rightful you see ...