Birçok müşteri danışma için avukata gelirler.
- A lot of clients come to the lawyer for advice.
Yolda birçok hayvan gördü.
- She saw a lot of animals on the road.
Tom her zaman iş başında çetin.
- Tom is always hard at work.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
- Tom is one of our hardest workers.
O, yumurtalarını katı haşlanmış seviyor.
- She likes her eggs hard-boiled.
O, iş yerinde her zaman katıdır.
- She is always hard at work.
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Tom tekrar yüzmeye gitme fırsatını güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait for the chance to go swimming again.
Bazı yıldızlar çıplak gözle güçlükle görülebilmektedir.
- Some stars are hardly visible to the naked eye.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
- Fate taught me a hard lesson.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
- Japan consumes a lot of paper.
Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.
- I can't go out because I have a lot of homework.
Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
- Praise stimulates students to work hard.
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
Son zamanlarda bir çok hileli iğrenç olaylar vardı.
- Recently there have been a lot of nasty incidents with fraud.
Bir çok öğrenci Bay Brown'a saygı duyuyor.
- A lot of students look up to Mr Brown.
Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.
- Many great men went through hardship during their youth.
O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.
- He works hard to support his large family.
Bu gece şiddetli yağmur yağıyor.
- It's raining hard tonight.
Dün şiddetli kar yağdı.
- It snowed hard yesterday.
Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
- Life is getting hard these days.
Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
- I could hardly make out what she said.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
- Hardly anyone has seen this animal up close.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom has hardly any close friends.
Onun köpeği ağır duyar.
- His dog is hard of hearing.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
He wants to make gobs of money selling cassettes.