Tom bir şey söylemeye gönülsüz gibi görünüyor.
- Tom seems reluctant to say anything.
Ona yardım etmek için gönülsüzüm.
- I am reluctant to help him.
Yönetim kurulu üyeleri çok riskli bir girişimi üstlenmeye isteksiz.
- The directors were reluctant to undertake so risky a venture.
Çok uzun bir tatil birini tekrar işe başlamak için isteksiz yapar.
- Too long a holiday makes one reluctant to start work again.
Tom ne olduğunu Mary'ye söylemek için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to tell Mary what happened.
Tom ikinci el bir bilgisayar için o kadar çok para ödemek için isteksizdi.
- Tom was unwilling to pay that much money for a secondhand computer.
Sorun, Tom'un görüşmeye tamamen gönülsüz olması.
- The problem is Tom's complete unwillingness to negotiate.
Onu yapmaya gönülsüzüm.
- I'm unwilling to do that.
Onu görmeye isteksiz olarak gitti.
- He reluctantly went to see her.
Tom, Mary'nin trajik romanını isteksiz olarak yayınladı.
- Tom reluctantly published Mary's tragic novel.
Bunu gönülsüzce yapma.
- Do not do it reluctantly.
Tom gönülsüzce kendi başına gitti.
- Tom reluctantly went by himself.
Hırsız istemeyerek suçunu itiraf etti.
- The thief reluctantly admitted his guilt.
İşi istemeyerek aldı.
- He took the job reluctantly.
O isteksizce önerimi kabul etti.
- He reluctantly agreed to my proposal.
Tom Mary'i isteksizce evine kabul etti.
- Tom reluctantly let Mary into his house.
O istemeden tek başına gitti.
- She reluctantly went by herself.
They are reluctant to the inclusion of a necessity test, especially of a horizontal nature, and emphasize, instead, the importance of procedural disciplines .
She was reluctant to lend him the money.
... banks are reluctant to make loans, mortgages. Try and get a mortgage these days. It's hurt ...
... reluctant to do further more about how to improve the data, ...